Yeşilçam’ın Unutulmaz Sesi ve Yüzü: Ünal Gürel’in Hayat Hikayesi

Yeşilçam’ın Unutulmaz Sesi ve Yüzü: Ünal Gürel’in Hayat Hikayesi

Bu hikaye, gerçek ismiyle olmasa da sinemada canlandırdığı karakterlerle tanınan, oynadığı her rolü unutulmaz kılan, filmlerdeki replikleri dillere pelesenk olmuş, tiyatro için çok emek vermesine rağmen değeri öldükten sonra anlaşılmış, sinemamızın en ünlü isimlerine sesiyle can vermiş, eşini erkenden kaybedip dört çocuğuna hem annelik hem babalık yapmış Yeşilçam’ın, Türk tiyatrosunun ve seslendirme dünyasının en unutulmaz isimlerinden olan Ünal Gürel’in hayat hikayesi.

Ünal Gürel, 1935 yılında Mehmet Fahrettin ve Saadet Gürel çiftinin ortanca çocukları olarak dünyaya geldi. Abisi Bülent ve kardeşi Erdal’la beraber çok güzel bir çocukluk geçirir. Üç kardeş aynı zamanda birbirlerinin en iyi arkadaşlarıdır. Mutlu bir çocukluk geçiren Ünal Gürel, liseden sonra etkileyici fiziği ve uzun boyuyla kardeşlerinden ayrılmaya başlar. Bu özelliklerine gür ve güzel sesi de eklenince kader onu Hacettepe Şan Bölümü’nde eğitim almaya iter.

Tiyatro Tutkusu ve İlk Kayıplar

Hacettepe’deki hocalarının gözdesi olan Ünal Gürel için her şey yolunda giderken, hayatın ona hazırladığı ilk acı tecrübeyi yaşar: babası Mehmet Bey aniden hastalanarak hayata veda eder. Annesini yalnız bırakmak istemeyen sanatçı, çok sevdiği eğitimini yarıda bırakarak İstanbul’a annesinin yanına döner. Hocalarının tüm ısrarlarına rağmen annesini yalnız bırakmaya gönlü bir türlü razı olmaz. Böylece çok sevdiği ve hayali olan tiyatro sevdasından annesi için vazgeçmiş olur.

1950’li yılların başında böylesine bir trajediyle tiyatrodan uzaklaşmak zorunda kalan Ünal Gürel için artık hayatla mücadele etme dönemi başlamıştır. Öncelikle Zonguldak’ta Toprak Mahsulleri Ofisi’nde bir iş bulur ve orada çalışmaya başlar. Ancak bu serüveni çok uzun sürmez. Madem annesi için Ankara’dan İstanbul’a gelmiştir, o halde başka bir şehirde çalışmanın da pek bir anlamı yoktur. Bu sebepten İstanbul’a dönerek Darülaceze kurumuna bir iş başvurusu yapar ve kabul edilir.

Aile Hayatı ve Şehir Tiyatrosu Serüveni

1950’li yılların başında kısa süren bir evlilik yaşayan sanatçı, Darülaceze’de çalıştığı dönemde de ikinci eşi olan Serpil Hanım’la tanışır. Önce iş arkadaşlığı olarak filizlenen bu ilişki zamanla büyük bir aşka dönüşünce ikinci kez nikah masasına oturur. Mutlu bir aile hayatı yaşamaya başlayan Ünal Gürel, yine de içinde bitmek bilmeyen bir eksiklik hisseder. Tiyatroya olan sevdası ağır basar ve daha fazla dayanamaz. İstanbul Şehir Tiyatrosu’na giderek iş başvurusu yapar. Bu işi öylesine çok ister ki o dönemin Şehir Tiyatrosu Müdürü Sami Ayanoğlu’na bir şiir yazarak bu işi ne kadar çok istediğini anlatır.

1960 yılında bu isteği gerçekleşir ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda çalışmaya başlar. O yıl çeşitli tiyatro oyunlarında sahne alan sanatçı en büyük hayalini de gerçekleştirmiş olur. Romeo ve Juliet, Keşanlı Ali Destanı, Otello, Anna Karenina ve Tarla Kuşu’nun da aralarında bulunduğu birçok oyunda başarıyla yer alır. Ancak sadece tiyatroyla geçinmek çok zordur. Tiyatrodan kazandığı parayla geçinemeyen sanatçı, yine aynı dönem sinemada birçok filmde seslendirmen olarak görev alır.

Yeşilçam’a Adım ve Seslendirme Ustalığı

Annesi, eşi Serpil Hanım, Serpil Hanım’dan olan üç çocuğu ve ilk eşinden olan bir çocuğuyla yorucu ama mutlu bir aile hayatı yaşar. Ancak bu mutlu ailenin geçinmesi için paraya ihtiyaç vardır. Bu yüzden birçok filmde dublaj yaptıktan sonra sinema sahnelerine de adım atar. Osman Seden’in senaryosunu yazıp yönettiği 1960 yapımlı Namus Uğruna filmiyle beyaz perdeye ilk adımını atar. Daha sonra Affetmeyen Kadın, Şeker Hafiye, Elveda Sevgilim, Anadolu Çocuğu, Gecelerin Kralı ve Anasının Kızı gibi birçok filmde yer alır. Genel olarak mafya babasının adamı gibi yan rollerde görev alır. Bu dönemde seyirci tarafından çok fazla bilinmez ama o dönem Erol Taş, Turgut Özatay ve Kazım Kartal gibi birçok ünlü ismin sesi olarak diksiyonu ve etkileyici sesiyle hafızalarımıza kazınır.

1960’lı yılların sonlarında kader bir kez daha ağlarını örer. Önce eşi Serpil Hanım hastalanır ve hayata çok erken yaşta veda eder. Ardından bir zamanlar uğruna eğitimini bile yarıda bıraktığı yaşlı annesini kaybeder. Dört çocuğuyla bu koca dünyada yapayalnız kalır. Artık bir yandan çocuklarıyla ilgilenecek, diğer yandan da yorucu iş temposunun içine dalacak. Eşini ve annesini peş peşe kaybeden sanatçı, çocukları için ayakta kalmaya devam eder. Hayatı tiyatro sahneleri, seslendirmeler ve film setleri arasında sıkışıp kalır. Yaşadığı her şeye rağmen işine ve çocuklarına daha da sıkı sarılır. İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda birçok oyunda başarıyla rol alırken, diğer yandan da ufak tefek rollerle sinemadan da kopmaz.

Kemal Sunal Filmleriyle Gelen Şöhret ve Unutulmaz Karakterler

Tiyatro ve seslendirme dünyası tarafından çok tanınan biri olmasına rağmen, sinema seyircisi onu Kemal Sunal filmlerine kadar pek fazla tanımaz. Bir Zeki Ökten filmi olan Hanzo’da canlandırdığı hasta bakıcı rolüyle bir anda tüm dikkatleri üzerine çeker. Kemal Sunal ve Meral Zeren’in başrolde olduğu 1975 yapımlı bu filmde herkes Hanzo’ya hoşgörüyle yaklaşırken, Ünal Gürel’in canlandırdığı karakter Hanzonun kabalıklarına daha fazla katlanamaz ve onu defalarca hırpalar. Bir yandan da filmde yaşadıklarıyla komik duruma düşer. Dev gibi bir adamın düştüğü bu komik duruma hepimiz güleriz.

Hanzo filmi Ünal Gürel için bir milat olur. Kemal Sunal filmlerinde adeta tamamlayıcı bir karaktere dönüşür. Natuk Baytan’ın 1977 yapımlı Sakar Şakir filminde canlandırdığı Gardırop Fuat rolüyle adeta bir fenomen olur. Kemal Sunal’ın başına bela olan iyi yürekli kabadayıdır. Ünal Gürel 1978 yılında ise bu kez Yadigar Apti filminde Barut Osman olarak seyirci karşısına çıkar. Natuk Baytan bu ikilinin yakaladığı sinerjiyi sonraki filmlere de taşır ve Kemal Sunal filmlerinin aranılan isimlerinden biri olur. Yedi Bela Hüsnü filminde tüm kabadayıların korktuğu Kara Mürselli Deli Hamdi’yi, Tokatçı filminde bir kaçakçıyı oynadığı Karbonat Erol’u canlandırır. Bu filmlerle sinema seyircisinin zihninde öylesine yer edinir ki replikleri yıllar sonra bile hatırlanır. O replikleri bazen bir kamyon arkası yazısı, bazen bir duvar yazısı, bazen de tişörtlere basılmış olarak görürüz. Gerçek adıyla değil de o karakterlerin ismiyle tanırız onu.

Çok Yönlü Sanatçı Kimliği ve Acı Son

Ama Ünal Gürel o karakterlerden çok daha fazlasıdır. Türk sinemasında Renan Fosforoğlu, Alişen, Kazım Kartal, Hüseyin Peyda, Hakkı Kıvanç, İhsan Gedik, Sırrı Elitaş, Reha Yurdakul, Nubar Terziyan ve Yadigar Ejder gibi birçok ismin seslendirmesini yapar. Çok bilinmese de 1974 yapımı Boşver Arkadaş, 1975 yapımı Minik Cadı ve 1983 yapımlı Kılıbık filmlerinin hikayeleri de Ünal Gürel’in kaleminden çıkmıştır. Ünal Gürel, dünyaca ünlü Çağrı filminin dublaj ekibinde de yer alır. Hz. Muhammed’in hayatının anlatıldığı filmde Ebu Leheb’in sesi olur.

İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndan emekli olduktan sonra tiyatrodan yine kopmayan Ünal Gürel, Gazanfer Özcan ve Altan Erbulak tiyatrolarında Türkiye’nin dört bir yanında turnelere çıkar. Böylece tiyatrocu kimliğini emekli olduktan sonra da devam ettirir. 90’lı yıllarda Yeşilçam iyice etkisini kaybetmiş, televizyon dizileri dönemi başlamıştır. Ünal Gürel bu dönemde televizyon dizilerinde boy gösterir. Küçükağa ve Gülşen Abi gibi başarılı yapımlarda oyunculuk kariyerine devam eder. Türk televizyon tarihinin en başarılı yapımlarından olan Mahallenin Muhtarları’nda oynadığı berber rolü de yine unutulmazlar arasında yer alır.

Bütün hayatı mücadeleyle geçen sanatçı, ilerleyen yaşının da etkisiyle 90’lar sonunda kalp sorunları yaşamaya başlar. Uzun ve yorucu yıllar kalbini zayıflatmış, hiç yıkılmayacak gibi duran cüssesi yorgun düşmüştür. Kalp rahatsızlığıyla geçen birkaç senenin ardından 8 Nisan 2002’de 67 yaşındayken bizlere veda eder. Tüm hayatı tiyatroyla geçen, sesini Türk sinemasında defalarca duyduğumuz, sinemada efsane karakterlere hayat vermiş usta isim ne yazık ki sessizce ayrılır aramızdan. Sanat camiası ona yeterince vefa göstermez.

Her şeye rağmen yıllar sonra kendisi gibi tiyatrocu olan oğlu Rüçhan Gürel, İzmir Han Tiyatrosu’nda Ünal Gürel’in ismiyle bir sahne açar. Böylece yaşarken çok fazla bilinmeyen ismi, çok sevdiği tiyatro sahnesinde yıllarca yaşamaya devam eder. Hayattan asla vazgeçmeyişiyle, yoğun iş temposuna rağmen dört çocuğuna hem annelik hem babalık yapan, değeri çok sonraları, ölümünden yıllar sonra anlaşılan bir Ünal Gürel geçti bu hayattan.

Bir yanıt yazın