Ne güzel bir hava var. Her şeye rağmen yaşamak ne güzel. Bir sürü borcum varmış, insanlar beni anlamıyormuş, dost başa düşmen ayağa bakarmış ve ayakkabılarım eskimiş ne gam. Hava güzel, yürekte umut filiz vermiş her şey düzelir. Gidilmedik yol, ödenmedik borç, kazanılmamış zafer mi kalmış binlerce yıllık insanlık tarihinde. Üstelik nerede Büyük İskender, nerede Napolyon, Sezar? Ne diyorum ben? Minicik bir röportaj için başlamıştım yazmaya. Üstelik röportaj yapacağım sayın oyuncu beyefendi her yere geciktiği gibi buraya da vaktinde gelmedi. Ama bu kez kızamıyorum ona çünkü, gelse söyleşimizi bir an önce bitirip gazeteye dönecek ve bu güzel havanın keyfini süremeyecektim. Simidimi almış, çayımı söylemişim; gelmiş gelmemiş umurumda değil şu an. Kuş sesleri bütün gerginliğimi almaya yetiyor da artıyor bile. Şimdi siz İstanbul dışında bir yerlerde olduğumu düşüneceksiniz, ama yanılıyorsunuz İstanbul’dayım. Becerdim, içinde ağaçlar bulunan bir park buldum. Yok yok beton ağaçlar değil hehehe…
Hayda, sen ne yapıyorsun? Niye omzuma kondun şimdi? Bin yılda bir şuarada biraz keyif yapacağım, geldin kondun dalıma. Ben şanslı olmak, bilet falan almak istemiyorum. Lütfen müsaade eder misin? Anlaşıldı etmeyeceksin. Anladım sen simidime ortak olacaksın. Hadi al bakalım. Alsana hadi. Vay beyefendiye bak simidi beğenmiyor. Kaç para verdim ben ona biliyor musun?
KUŞ: Biliyorum tabii… ama hangi semte göre soruyorsun önce onu belirt.
DENİZ SALMAN: Aman Allah’ım… neler oluyor? Anladım bu kadar oksijen bana iyi gelmedi halüsinasyonlar görmeye başladım. Ya da çıldırıyorum…
KUŞ: Yok ne deliriyorsun ne halüsinasyon görüyorsun. Bildiğin konuşuyorum işte.
DENİZ SALMAN: Ama böyle bir şey olamaz. Kuşlar konuşmaz ki. Ya da en azından bizim gibi, bizim anlayabileceğimiz bir dilde konuşamaz. Aralarında anlaştıkları bir dil vardır mutlaka ama biz anlamayız.
KUŞ: Çok incesin dostum. Konuşmamıza izin verdin. Zaten bütün dünya siz Ademoğlunun emrinde ya siz izin vermeden biz hiçbir şey yapamayız.
DENİZ SALMAN: Ya Hu hem gelip birdenbire konuşmaya başlayıp ödümü kopardın, şimdi de felsefi bir tartışmamı başlatıyorsun.
KUŞ: Başlatmıyorum merak etme. Çünkü seni tanımıyorum bile. İnsanların bize öğrettiği ilk şey kimseye güvenmemek oldu. Ne gerek varsa. Kimseye, hatta ne acı ki kendinize bile güvenmiyorsunuz.
DENİZ SALMAN: Hani başlatamayacaktın. İşte bak ellerimden tutmuş beni bir tartışmanın şelalesine doğru sürüklüyorsun. Oysa ben çok zaman sonra dingin bir günün keyfini sürmek istiyordum.
KUŞ: Bu dünya hep dingin ve huzurlu bir yuvadır ey kendini bilmez Âdemoğlu. Burayı keşmekeş içinde bırakan siz değil misiniz ki şimdi olmayan bir şey bulmuş gibi seviniyorsun çılgınca.
DENİZ SALMAN: Haklı olabilirsin, ama bu durmadan bana hakaret etmeni gerektirmez. Ben seninle konuşmuyorum artık.
KUŞ: Kimseyle konuşamıyorsun zaten ben derim ki beni de kaybetme. Biçare kalma yapayalnız.
DENİZ SALMAN: Gider misin lütfen artık? Biz seninle anlaşamayacağız. Konuşmamızın bir anlamı yok.
KUŞ: Aslında haklısın. Masaya bile davet etmedin bunca muhabbete kadar. Hani insan misafirperver bir yaratıktı, hani kapınıza geleni geri çevirmezdiniz, hani vb… neyse haklısın ben gideyim yavaşçacık. Sen de yalnız ve huzurlu kal.
DENİZ SALMAN: Dur. Dur gitme. Masama lütfeder misiniz? Buyurun sizinle bir bardak çay içip dünya üstüne büyük büyük laflar edelim.
KUŞ: Dalga geçme sırası şimdi sizde anlaşılan. Ya da siz öyle zannediyorsunuz. Neyse size iyi günler dilemekten başka bir ihtimal bırakmadınız bana.
DENİZ SALMAN: tamam, tamam özür dilerim güzel kuş. Senin öyle düşündüğü zannettim. Bulduğun seni anlayan ilk insanı sitem yağmurları altında bırakıp, bütün bilgilerinle başını döndürüp, yüzleşmesini sağlayıp, kendi göz yaşları ile yıkamak istediğini zannettim.
KUŞ: Şimdi kesin kanaat getirdim siz insanlar insan olmazsınız… yüzleşmeniz bile en fazla birkaç dakika sürer; hemen arkasından basıp geçersiniz adı geçtiğinde unuttuğunuza hayıflandığınız bütün duyguların üstüne. Ne demektir kimseye güvenme? Güvenilmek ister ama asla güvenme diye telkinlerde bulunursunuz.
DENİZ SALMAN: Yeter ama. Hadi otur karşıma. Sen de en az benim kadar dertlisin ey Kuşoğlu…
KUŞ: Vay güzel espri bak bunu sevdim.
DENİZ SALMAN: Sağ ol ya. İlk kez güzel bir şey söyledin. Artık otur dostum. Bu arada adım Deniz. Senin bir adın var mı?
KUŞ: Yok bir adım. Adsız ve kişiliksiz yaratıklarız zaten sizin gözünüzde. Hiçbir değerimiz… Tamam canım oturuyorum, öyle sinirli sinirli bakmana gerek yok ki…
DENİZ SALMAN: Hoş geldin. Her şey baştan başlayalım. Adın ne?
KUŞ: Öyle kolay söylenebilir bir ad değil benimki. Binlerce yıldan geliyor ismimin karmaşası. Çözülememiş ve erişilememiş bir iç benliği gibi…
DENİZ SALMAN: Zaten benliğine ulaşamaz ki insanoğlu… dönüp baksa belki çözülmez her dert gülümseyecek kendine ama… dur bir dakika. Yoksa? Yoksa? Yoksa?
KUŞ: Evet. Doğru tahmin ettin. Adım…
Bir aşk masalından kaçıyorum; bir masalın aşkından…