Çocuğunu küçük yaşta kaybetmiş, hayatını sanata adamış yüzlerce filmde bizleri kah güldürüp, kah ağlatmış ömrünü tiyatroya ve sinemaya adamış olmasına rağmen bu dünyadan borçlu göçüp giden Türkiye’nin Hafize anası evet evet Adile Naşit’ten ve onun hazin hayat öyküsünden biraz bahsetmek istiyorum.
Adile Naşit Abdülhamid Han’ı güldüren İbiş karakterinin yaratıcısı Naşit Özcan’ın kızı olarak 17 Haziran 1930 yılında dünyaya geldi. Baba tarafı Rum, anne tarafı Ermeni olan Adile Naşit’in asıl adı Adel’di ve yedi göbekten tiyatrocu bir ailenin kızıydı. Ve babası o dönem en popüler dönemlerden birisini yaşıyordu.
Adile Naşit çocukluğundan itibaren babasına çok düşkündü. Ama o dönemlerde sinemanın yavaş yavaş yükselişe geçmeye başlaması tiyatroya olan ilginin azalmaya başlaması babası Naşit Beyin maddi durumunu kötüleştirmeye başlamasına rağmen ailedeki mutluluk hiç azalmadı.
Ama yaşadıkları maddi zorluklar öyle kolay kolay atlatılacak gibi değildi. Naşit bey yaşadıkları maddi zorluklar yüzünden o dönem dillere destan olan gardırobunu ardından evindeki neredeyse tüm eşyalarını tek tek satmak zorunda kaldı. Artık ailesine ve çocuklarına bakmakta çok zorlanan Naşit beyin kalbi bu acılara dayanamadı ve geçirdiği kalp krizi sonrası bu dünyadan göçüp giderken geride gözü yaşlı iki evlat ve acılı bir eş bıraktı.
Naşit beyin ölümünden sonra eşi Amelya hanım evinde yaptığı mezeleri meyhanelere satarak evi geçindirmeye başlarken Adile Naşit’in abisi kendisi gibi sonradan büyük bir tiyatrocu ve oyuncu olacak olan Selim Naşit ‘te bir kaportacının yanında iş bulup çalışmaya başladı. Bu süreçte Adile Naşit’te kendisine bir tekstil atölyesinde iş bulup evine para kazandırmaya başlamıştı.
Hem okul hem iş hayatını aynı anda yapmaya çalışmak hem Selim hem Adile Naşit için çok ağır gelmeye başlamıştı. Birde bunların yanında akşamları tiyatroya giderek orada çalışmak zorunda kalmaları ve bazı gecelerde tiyatroda sabahlayıp okula gitmek çok kolay bir şey değildi. Ve Adile Naşit daha henüz 14 yaşında iken okulunu bırakmak zorunda kalmıştı.
Tam bu süreçte hayat Adile Naşit’in yüzüne güldü. Babasının tiyatrodaki arkadaşlarından birisinin yönlendirmeleri ve destekleri sonrasında bir anda kendisini İstanbul Şehir Tiyatrosu çocuk bölümünde buldu. O dönemin başarılı oyucularından birisi olan Şevkiye May’in Adile’ye kısacık boyu ve hafif tombul hali ile birlikte çarpık bacakları ile tiyatro sahnelerinde başarılı olamayacağı söylenmesine rağmen asla bu uğurda mücadelesinden vazgeçmedi.
Kısa bir süre sonra yine hayat Adile Naşit’in yüzüne bir kez daha gülmüştü. Bir oyunda anne karakterini canlandıracak olan aniden rahatsızlanması üzerine Adile Naşit’e ağır bir makyaj yaparak apar topar sahneye çıkardılar.
14 yaşında olmasına rağmen hem de bir anne rolüyle şans bulan Adile Naşit rolünü o kadar muhteşem canlandırdı ki kendisini izleyen ve oyundaki tüm arkadaşlarının takdirini kazanmasına yetti.
Artık bir oyunda ana kadrodaydı ve her gece oyunu izlemeye gelen herkesi büyülemeye devam ederken yaz aylarında da İzmir Fuarı’nda oynadığı bir oyunda canlandırdığı “Düttürü Leyla” karakteri ile o kadar büyük bir başarı yakaladı ki kendisi hakkında tiyatroyu bırakmasını ve kendisinden tiyatrocu, oyuncu olmayacağını söyleyen Şevkiye May, Adile Naşit’ten özür diledi.
Aslında Adile Naşit aynı zamanda sadece sahnede güzel kadınların başarılı olabileceği izlenimini ortadan kaldırmıştı.
Artık Adile Naşit büyümeye başlamış ve Karaca Tiyatrosu’nun vazgeçilmez oyuncularından biri olmayı başarmıştı. 18 yaşına geldiğinde Vahi Öz ve Aziz Basmacı ile kurdukları tiyatro ile Anadolu turnesine çıkmaya başladılar. 3 yıl boyunca çeşitli şehirlerde çeşitli oyunlar sahnelediler.
Yıllar 1947’yi gösterdiğinde “Yara” filmindeki rolüyle sinemaya ilk adımını atan Adile Naşit aslında hayatının bir bakıma dönüm noktası olan “Lüküs Hayat” müzikalindeki rolüyle büyük bir çıkış yakalarken yıllar 1950’yi gösterirken kendisi gibi oyuncu olan ve kendisinden 20 yaş büyük olan Ziya Keskiner’e gönlünü kaptırır. Ve Adile Naşit ile Ziya Keskiner o yıl dünyaevine girerler.
Çileli bir yaşam mücadelesi sonrası yaşadığı büyük aşk ve evlilik aslında Adile için ilaç gibi gelmiştir gelmesine ama hayat ağlarını da örmeye başlamıştır. Yıllar 1952’yi gösterdiğinde biricik oğulları Ahmet dünyaya gelir. Bu dönemde Adile Naşit hem sinema filmlerinde rol almaya, tiyatro sahnelerinde başarılı performanslara imza atarken aynı zamanda oğlu Ahmet ile ilgileniyordu.
Zaman mutluluklar içinde yüzen Adile için hızla akmaya başlamıştı. Başarılarının ardı arkası kesilmezken ailesi ile yaşadığı mutlulukla da bu başarısını taçlandırıyordu. Ama Ahmet ilkokul 2.sınıfa giderken okulda düşmesi sonrası neredeyse hayatı kabusa dönmesine yetmişti. Biricik oğlunu okulda düştüğü için hastaneye götüren Adile Naşit ve Ziya Keskiner hastanede biricik oğullarının kalbinin doğuştan delik olduğunu ve durumunun ciddi olduğunu öğrenmeleri üzerine biricik oğlunu okula göndermedi. Ahmet bu dönemlerde dışarıdan imtihanlara girerek ortaokula başlamıştı ama her geçen gün durumu daha da kötüleşiyordu.
Hangi doktora biricik oğullarını götürseler her doktor Ahmet’in acil ameliyat edilmesini ama bu ameliyatın sadece Amerika’da gerçekleşebileceğini söylüyordu. O dönemde Adile Naşit’in bu ameliyat parasını temin etme imkanı hiç yoktu. Maddi imkansızlıklar yüzünden biricik oğlu Adile’nin gözleri önünde eriyip giderken bir şey yapamamak O’nu daha da yıpratıyordu.
Ama Adile Naşit o dönemde bile hem sanat dünyasının hem Türk halkının en çok sevilen sanatçılarından birisiydi. Sanatçı dostları önce Adile’den gizli daha sonra da aleni bir şekilde ameliyat için para toplamaya başladılar. Ameliyat parası o döneme göre öyle az bir para değildir. Ameliyat için gereken miktar 100 bin liradır. Ama sanat dünyası öyle bir kenetlenmiştir ki yapılan kampanyalar ve bağışlar sayesinde ameliyat için gerekli para toplanmıştır. Artık biricik oğlu kurtulacaktır. Ama ne Adile Naşit ne Ziya Keskiner biricik oğulları ile ameliyat için Amerika’ya birlikte gidemeyecektir. O dönem Sağlık Bakanlığı tarafından görevlendirilen bir heyetle ameliyat için Amerika’ya gönderilen Ahmet’in ameliyatı çok başarılı geçmişti. Bu mutlu habere çok sevinen Adile Naşit’in sevinci çok kısa sürdü. Ahmet geçirdiği başarılı ameliyat sonrası beklenmedik bir şekilde komaya girmiştir ve tarihler 16 Haziran 1966’yı gösterdiğinde komadan çıkamayarak hayatını kaybetmiştir.
Acı haber Adile Naşit ve Ziya Keskiner’e çabuk ulaşmıştır. Ateş her zaman düştüğü yeri yakar. Adile acı haberi İzmir’de bir oyun öncesi almıştır almasına ama içi kan ağlamasına rağmen sahneye çıkıp oyundaki rolünün hakkını vermiş oyunda kahkahalar atarken acısını adeta içine gömmüştür. Ve biricik oğlunu kaybettiği günün ertesi günü Adile Naşit’in doğum günüdür. Adile o günden sonra bir daha asla yaş gününü kutlamamıştır. Bir anne olarak kendi gözünden bile sakındığı evladını kendi doğum gününden bir gün önce kaybeden hangi anne doğrum gününü kutlayabilir ki!
Artık Adile’nin biricik oğlu Ahmet yoktur. Oyundan hemen sonra İstanbul’a hareket eden Adile Naşit perişan bir halde İstanbul’a döndü. Artık kendisini yeni ve Ahmet’siz bir hayat bekliyordu. Artık bu acıyla yaşamayı kısa sürede öğrenen Adile kendisini artık sinemaya, tiyatroya ve çocuklara adamaya karar verdi. Hayatında hayvanlar ve çiçekler de önemli bir yer tutan Adile Naşit gözleri görmeyen bir köpeği sahiplendi.
Ardından müzikallerin aranılan yıldızı haline gelen Adile Naşit yıllar 1970’leri gösterdiğinde sinemanın giderek tiyatronun öne geçmesi üzerine sinema filmlerine ağırlık vermeye başladı. 1972 yılında “Sev Kardeşim”, 1973 yılında önce “Oh Olsun” ardından “Canım Kardeşim” filmlerinde canlandırdığı rollerin ardından 1974 yılında “Mavi Boncuk” ve “Salak Milyoner” filmindeki rolleriyle artık sinema filmlerinin aranılan karakter oyuncularının başında gelmeye başladı.
Ertem Eğilmez yıllar 1975’i gösterdiğinde “Bizim Aile” filminde herkesi Hafize ana ile tanıştırdı. Bir yıl sonra oynadığı “İşte Hayat” filminde canlandırdığı rol ile Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde en iyi kadın oyuncu ödülünü aldı
Ardından sinema filmlerinde rahmetli Münir Özkul’a başrolü paylaştığı filmlerdeki anne karakteriyle içimizi ısıtmaya devam ederken “Hababam Sınıfı” filmindeki performansı ile artık Türk halkının aradan yüz yıllar da geçse unutamayacağı bir oyuncusu olmayı başarmıştı.
Anaç yapısı ve oynadığı anne rolleriyle artık Türkiye’nin Adile anası, Adile teyzesi olan Adile Naşit TRT ekranlarında çocuklar için “Uykudan Önce” adlı programda çocuklara anlattığı öykülerle yılın annesi seçilerek belki de sanat hayatının en büyük ödülünü aldı.
Yıllar 1982 yılını gösterdiğinde Adile Naşit oğlu Ahmet’ten sonra en büyük ikinci acısını yaşadı. 32 yıl bir yastığa baş koyduğu biricik eşi Ziya Keskiner’i kaybeden Adile Naşit’e bu acı ağır gelmişti. Ve Türkiye’nin Adile teyzesi kansere yakalandı. Kendisi için zor bir süreç olan bu hastalıkta bile “Kuzucuklarım” dediği çocukları ihmal etmiyor çekimler için hastaneden ayrılıp TRT stüdyolarına giderek çocuklarına masallar anlatmaya devam ediyordu.
Yıllar 1986 yılını gösterirken son oynadığı “Milyarder” filmindeki Boncuk Sultan karakteri ile adeta bizleri kendi yokluğuna alıştırıyordu.
Ve tarih 11 Aralık 1987’yi gösterdiğinde herkesi acı bir haber bekliyordu. Adile anamız, Adile teyzemiz, hepimizin Hafize anası artık bu dünyadan göçüp gitmişti.
Ama Hafize ana hala yaşıyor ve asla ölmeyecek.
Kamil Hızer / Magazinname.com
Instagram: @kamilhizer