Hakkı Ergök’ün yazdığı, Kemal Başar’ın yönetip, Cyrano karakterini yaşar kıldığı, 20 Nisan 2024 akşamı izleyicisiyle buluşan ” Cyrano Rock ” ın üç genç oyuncusu Zelal Barlas, Efe Can Karakaya ve enerjisine, çalışkanlığına, yeteneğine hayran olduğum Zeynep Yaylıcıoğlu ile konuştum.Onlardan Roxane, Christian Baron de Neuvillette, Kuş ve tabii Kemal Başar’ı dinledim.” Cyrano Rock ” ın başarısının altında yatan detayları bir kez daha gördüm.Ve bir kez daha tiyatromuzda yönetmen, oyuncu, yazar, hoca olarak Kemal Başar Faktörü’nün önemini alımladım.
Geçtiğimiz yaz Zelal Barlas ve Efe Can Karakaya ile ” Söz Veriyorum”un ilk okuma provasında tanışmıştım. Heyecanlıydılar, üstelik aldıkları ağır sorumluluğun farkındaydılar. Yanaklarında kırmızının bin bir tonu… ilk rol aldıkları oyunda Lika ve Leonidik olarak çok önemli, tartışılmaz bir başarıya imza attılar.Ve sonrasında, daha da bilenmiş oyunculuklarıyla ” Cyrano Rock ” da iki farklı karaktere hayat verdiler.
Pınar Çekirge – Zelal çok önemli bir karakteri, Roxane’ı yorumlamak nasıl bir duygu?
Zelal Barlas – Son derece keyif verici bir durum benim için. İnanılmaz eğlenceli, neşeli, biraz saf, hatta aptal bir karakteri canlandırıyorum. Roxane yorumunu çıkarırken çok eğlendim, diyebilirim.Tabii ki, karakterin büyük bir kısmı provalarda, hep birlikte onunla ilgili kişilik özelliklerini, hislerini, olası tepkilerini düşünürken şekillendi. O dönemde kızlar en geç 12-13 yaşlarında evleniyorlar ve aileleri ya da dadıları onları evlerini iyi idare edebilsinler diye, eğitip yetiştiriyorlarmış. Roxane 16 yaşında olunca ben de onu evde kalmış biri olarak değerlendirdim.Bu da bana Roxane’ı anlamak için bir çok kapı açtı, yeni detaylara ulaşmamı sağladı.
Pınar Çekirge – Efe Can ya Christian Baron de Neuvillette ?
Efe Can Karakaya – Baron Christian de Neuvillette karakteri aslında alışık olmadığım bir karakterdi. Bu karakter içinde çok fazla altmetin ve detay barındırıyor ve bu detaylar iyi analiz edilip, özenle ele alınıp, oynandığı zaman, hiç kuşkusuz çok daha güzel ve anlaşılabilir bir Christian yorumu ortaya çıkıyor.
Pınar Çekirge – ” Söz Veriyorum ” un ardından “Cyrano Rock ” da da Kemal Başar rejisinde çalıştınız.Üstelik Kemal Başar rol arkadaşınızdı.Yönetmen ile aynı sahneyi paylaşmak nasıl bir duygu… Olumlu, olumsuz yanları nedir ?
Zelal Barlas – Müthiş bir duygu, diyebilirim. Fakat bu sürecin yönetmenimiz için bir hayli yorucu geçtiğinden, eminim. Elimizden geldiğince onu anlamaya yardımcı olmaya çalıştık, aynı şekilde Kemal Hoca da bize çok büyük bir anlayış ve sabır gösterdi. Hem çok genç, hem de yolun başında olmamız kadar, algılarımız, tahammülerimiz de çok farklı olduğundan dolayı yönetmenimizi yorduk, biliyorum. Avantaj derseniz, birlikte çalıştığımız için çok daha fazla şey öğrendik, çok eğlendik
daha yakından tanıdık hocamızı. Dezavantaja gelince, hata yapmaktan korktuk, çekindik ister istemez. Bunu aşmaya çalışıyoruz ama…daha çok çalışarak.
Efe Can Karakaya – Kemal Başar ile çalışmak benim için çok büyük bir şans oldu.Çünkü hocamızdan öğrenmemiz gereken gerçekten, ama gerçekten çok şey var.Sadece prova sürecinde ve sahnede değil, kendisiyle beraber olduğumuz, sesini sesimizin yanında duyduğumuz her an tiyatroya, hayata dair bir şeyler öğreniyoruz.Arada, haydi kuşak farkı diyeyim, kendimizi tam olarak ifade edemeyip, onu kızdırdığımız anlar da oluyor.Şunu söyleyebilirim, Kemal Başar Üniversitesi’nde öğrenci olmak bir şans, başlıbaşına bir ayrıcalık ve bu yaşam boyu sürecek öğrencilik, bize çok şey katmakta.
PınarÇekirge – 2054- 2055 Tiyatro sezonunda Roxane ve Christian Baron de Neuvillette’ i yaşar kılacak oyunculara neler söylemek istersiniz ?
Zelal Barlas – İlk olarak çok talihli olduklarını söylemek isterim.Çünkü deli dolu, neşeli iki karakter onları bekliyor. Cyrano’nun hayal dünyası çok renkli, bir o kadar da eğlenceli. O hayal dünyasının içinde kalıp, oynamayı çok seveceksiniz. Umarım 2054-2055 sezonunda oyunlarımızı daha özgür, sansürsüz bir şekilde, barış içinde ve insanlığımızı, öz değerlerimizi unutmadan sahneleyebiliyoruzdur.
Efe Can Karakaya – Yeni kuşaklara oyunumuz için tek söyleyeceğim tek bir şey var o da : “Aşk için kör olan canından da olur”. Oyunumuz da hemen her cümlenin altında yatan bambaşka anlamlar mevcut. Ne kadar çok derine inerler, o alt metinleri bulup ortaya çıkarırlarsa o kadar doğru yorumlara imza atacaklardır, eminim.
Pınar Çekirge – Ve Zeynep Yaylıcıoğlu denilince aklıma gelen ilk şey yok…çok, çok şeyler var : Afiş, kostüm, dekor tasarımcısı, reji asistanı, oyuncu, halkla ilişkiler sorumlusu.Bir koltukta kaç karpuz, desem yeridir diyor ve sözü ” Cyrano Rock ” a getiriyorum.Bu oyunda öyle bir karakteri yaşar kılıyorsun ki, bazen kanat çırpan, bazen öfkeyle haykıran, bir saksağan, bülbül, tavus ya da çalıkuşu, belki bir karga, yoksa akbaba mı ? Gelişmelere müdahale eden bir korobaşı belki…Cyrano, Roxane, Christian Baron de Neuvillete arasında işi ne bu kuşun ? Sahi kim bu kuş, kimlerin yuvasını yapıyor ya da yapmıyor?
Zeynep Yaylıcıoğlu – Öncelikle bu “bir koltuktaki karpuzlar” meselesine gelelim, nasıl güzel tanımlamışsınız. Bunları görmüş olmanız sizin tiyatrodaki tüm detayları gözlemlediğinizi, işin her alanını dikkatle takip ettiğinizi kanıtlıyor aslında. Bunun için size teşekkürü borç bilirim.
Bana gelecek olursak, İstanbul Kültür Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdim.
Ama meslek olarak, mühendisliği bir türlü benimseyemedim.Tiyatroya gönül verdim ve tek niyetim oyuncu olarak var olmaktı, taa ki Kemal Başar’la yolum kesişene kadar. Ben onun birden fazla şeyi bu kadar profesyonel bir biçimde nasıl yapabildiğine şaşırırken, o da benim yeteneklerimi keşfetti sanırım.Yapabileceklerimin sınırı olmadığını gösterdi ve Tiyatro Keyfi’nin yuvam olduğunu, ailenin bir parçası olduğumu hissettirdi. Dolayısıyla her yeni projemizde başından sonuna kadar beni işin içinde tuttu. İşte o zaman, ben de, ister istemez daha ne yapabilirime yönelmeye, yeteneklerinimi zorlamaya başladım. Hikayeyi, süreci ve yönetmenin hayalini bilince ortaya çıkardığım tasarımlar daha anlamlı oldu. Bu imkanları bana tanıdığı için en büyük teşekkür Kemal Başar’a.
Pınar Çekirge – Ya “Cyrano Rock’a…
Zeynep Yaylıcıoğlu – Provalar başlamıştı, ben de Kemal Başar’ın dizinin dibinde oturmuş metin üzerinde notlar alıyordum. Döndü ve bir anda “Kuş oluyorsun,” dedi. “Peki” dedim hemen.”Ne kuşu? , Cyrano De Bergerac’da kuş yok ki?” diye düşünmedim bile, sadece ” Peki”, dedim. Sonra detaylandırdı yapmak istediği, yapmamı istediği şeyleri. Sanırım Kemal Başar gerçek bir dahi.Kuş; özgürlüğün simgesi, umudun, hayallerin, estetiğin, barışın, habercinin simgesi, diyelim. Aynı zamanda tragedyalarda, klasik metinlerde kuş uğursuzluğun, kötü haberlerin de sembolü. Edmond Rostand’ın eseri “Cyrano De Bergerac” da, geçmiş zaman tragedyalarından yola çıkan bir klasik. Bu oyuna, böylesine yakışan daha iyi, başka nasıl bir metefor olabilirdi ki zaten? Daha iyisini Kemal Başar bulana kadar en iyisi sanırım bu olacak.
Ayrıca, biliyorsunuz, “Kuğunun Ölümü” müziğinin Nurkan Renda tarafından yapılmış rock formundaki yorumu eşlik etti bana. Koreografımız Kerem Kuraner’e baleden anlamama rağmen beni, sahnede adeta bir balerinmiş gibi gösterdiği için çok teşekkür ederim. Prömiyerden sonra “Balerin misiniz?” sorularını duyunca iyi bir iş çıkardığımızı gördüm. O ana kadar haliyle tedirgin ve endişeliydim.
Olağanüstü bir prova süreci geçirdik. Herkes bu projeye çok inandı. Projeden çok biz hepimiz Kemal Başar’a inandık aslında.