Pınar Çekirge “Perihan, Sabahat, Afet, Şehnaz, Perizad, Müstesna, Hürrem ve Nigar’dan Perran’a…”

Pınar Çekirge “Perihan, Sabahat, Afet, Şehnaz, Perizad, Müstesna, Hürrem ve Nigar’dan Perran’a…”

Ne kadar çok sevdik onu.Öyle değil mi ?

 

Kusursuz komedi zamanlamasıyla, kahkahaları kahkahalara lehimledi her defasında. Soluk alıp verdiği her karakterde ağır hayatlarımızı hafifletip bizi mutlu etti. Nasıl tarif etsem, fazlasıyla zalimleşen yaşama karşı bir korunaktı o her defasında. İyiliğin, temiz mahalle hayatının simgesiydi. Kalenderdi. İçtendi. Arada gülen gözlerinin ortasından derin hüzünler geçse de, sınır tanımaz sevgisi, şefkatiyle hep yanımızdaydı. Zaten bu mahallede yaşardı, hemen köşedeki manavın yanındaki ev. Evet, o üç katlı ahşap evde. Hangimizin başı sıkışsa onun kapısını çalardık hemen.

“ Merdane kırılınca, çamaşırlar kalınca, ütümüz bozulunca, örtü leke olunca, geçimsizlik çıkınca, kocamıza kızınca, boşanmaya kalkınca, tatsızlık başlayınca…elbiseler solunca, eteğim daralınca, nişanlım darılınca, ben çaresiz kalınca…üzümlü kek yanınca,saç boyam tutmayınca, kiralık arayınca..”(1) doğruca Perihan Abla’ya koşardık.

 

İyi kalpliydi ama biraz deli doluydu. Komşuları şöyle tanımlardı onu:

 

“ Numaradan hoşlanmaz, yalan dolanı hiç bilmez, sırası gelince de lafını esirgemez. Erkek kadındır derler ya, işte öyle kadındır. Temizdir saftır ama kızarsa da fenadır. Bazen kızgın sinirli, bazen güler neşeli, bazen de üzüntülü, bazen sessiz sedasız, bazen de çok hareketli. Yani hepimiz gibi..birazcık farkı varsa, yardımsever oluşu hepimizden çok fazla. Mahallenin ablası, bizim Perihan Ablamız.”(2)

Gülliye‘nin dediğim dedik annesi Sulukuleli Sabahat, Kızlar Yurdunun biraz saf Müstesna‘sı. Evet, Şehnaz, Leyla, Neriman, Hababam Sınıfı‘nın kabusu, biyoloji öğretmeni Hürrem. Hani, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastahanesi’nde uzun süre tedavi gören Hürrem. Salak bacı HasbiyeSultan Perizad. Kocası Şener’e göz açtırtmayan Nuran. Hayır, öncesi de var, sıcak bir yaz gecesiydi, hatırlıyorum. Rumeli Hisarı’nda Nükhet Duru, Füsun Önal’lı “Merhaba Müzik” müzikalindeydik, birden surlarda Lady Machbet belirmişti çığlık çığlığa. Perran Kutman öyle bir Lady Macbeth olmuştu ki..Ya ” Artiz Mektebi “ndeki başarısı ? ” İspinozlar “, ” Maç “…

 

80’lerin hemen başıydı sanırım. Her dem dillerde gezen, çalıp söyleyen, raks eden, her erkeğe göz süzen Cihanyandı Kanlı Nigar rolünde izlemiştim Perran Kutman’ı. Münir Özkul, Müjdat Gezen, Gülistan Okan, Meral Zeren’li o muhteşem kadroda.Evet, asıl lise öğretmenimdi o. Afet Öğretmen’imdi benim.

Halide Pişkin, Suna Pekuysal geleneğinden gelen komik kadın tipinin en başarılı oyuncularından biriydi, hiç kuşkusuz. Hayat sepetinde Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu, Ulvi Uraz Tiyatrosu, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner Tiyatrosu, Müjdat Gezen ile kurdukları Miyatro vardı. Sinema, televizyon dizileri, gazino programları vardı.

 

Hep günlük hayatımızda karşımıza çıkan, tanıdık, bildik karakterleri yaşar kıldı Perran Kutman. Belki de bunca benimsenmesinin, sevilmesinin altında yatan sır buydu. En yakınımızdan biriydi o. Kapı komşumuz. Ablamız. Teyzemizin kızı.

 

Şimdi düşünüyorum da, yıllar yılı sahneden, ekrandan, perdeden uçsuz bucaksız duyarlıklar, güzel duygular armağan etti bize.Gün oldu, hayatlarımızın tek ‘güvenilir sözcü’sü ilan ettik O’nu.Dedim ya, çok sevdik.Bir o kadar da güvendik.

 

Perde açıldığından itibaren izleyiciyi içine alan ve bittiğinde yeryüzüne iade eden o gücü; tiyatronun büyüsünü yaşattı her matine ve suarede. Rol aldığı her sinema filminde, televizyon dizisinde milyonlarca insanı tutsak etti oyunculuğuyla. Kim bilir; o roller ki, yıllar içinde hayatı, o hayat ki rolleri olmuştu, farkına bile varmadan.

 

Türk tiyatrosunun yetiştirdiği en yüksek kalibreli, ışığı, rüzgarı güçlü oyunculardan biri olarak, sahnede adeta bir alev şerraresine dönüşür, klişe değil, gerçek karakterler yaratırdı.Aslında dünya tiyatroları içinde bile antolojilere girebilecek değerde yorumlara imza atmış, yorgun hayatlarımızın eşsiz baharı olmuştu her defasında.

Hep bahsedilir: Ankara’da konservatuar sınavına girdiğinde adını sorarlar, Perran Kutman’a. Cevap veremez. Bir kez daha sorarlar yine ses yok. Üçüncü defa “Adınız?” diye bağırırlar artık. Bu defa da cevap alamayınca “Buyurun çıkın” derler. Sonrasında İstanbul Devlet Konservatuarı’na başvurur Perran Kutman. Sahneye çıkar. Yıldız Kenter, ”Evet, başlayabilirsiniz” der. Antigone‘nin “Ben çirkinim” diye başlayan tiradında bir an takılır. Tekrarlar, ”Ben çirkinim”. Başa döner, ”Ben çirkinim”. Bakarlar ki track durumu uzun sürecek, ”Peki başka ne hazırladın” diye sorarlar. “Sultan Gelin”den bir bölümü oynamaya başlar hemen ve fark eder ki, Yıldız Kenter dahil herkes kendinden geçercesine gülmekte. Kırılır, öyle ya dramdır oynadığı oysa herkes kahkahadan neredeyse tıkanmak üzeredir. Sıra şiire gelir. Koskoca, sayfalar dolusu uzunluktaki “Han Duvarları’nı

hazırladım” demesin mi ? Kısa bir sessiz olur, “Tamam çıkabilirsin,” derler.Birkaç gün sonra öğrenir ki birincilikle kazanmış imtihanı.

 

Sonrası bilinen hikaye. Başarı, alkışlar, ödüller. Bir toplumun kolektif bilinçaltında sonsuzluğa erişen bir sanatçı olarak, her zaman çok sevilmek, saygı görmek, hiç unutulmamak.Hayata, sanata füsun serpen bir ışık, bir simge, bir anıt olmak…

 

Yıllardır hep Dolly Levy rolünde hayal ediyorum Perran Kutman’ı. Bir gün mutlaka…mutlaka!

 

 

(1,2) Perihan Abla dizisi tanıtım şarkısından ( 1986)

Bir yanıt yazın