Pınar Çekirge “Payansız Yalnızlıklara İnat…”

Pınar Çekirge “Payansız Yalnızlıklara İnat…”
Hatırlıyorum; Tuluyhan Uğurlu ile bundan tam yirmi dört yıl önce, Beylerbeyi’nde buluşup uzun bir röportaj yapmıştım.Aslında kendisiyle ilk tanışmam ” İstanbul Kanatlarımın Altında ” filminin müzikleriyle olmuştu.
Düşlerin iklimini değiştirecek bir yetenekti, hiç kuşkusuz.Hayatın, yalnızlıkların, sevinçlerin, hatta düş kırıklıklarının gerçekte ne anlama geldiğini, her duygunun ayrı bir notası/notaları olduğunu Tuluyhan Uğurlu’dan dinlemek daha mı iyiydi ne !
Bölük pörçük uçlanan düşler onun ezgilerinde çiçeğe duruyordu ansızın.Yeni dünyaların kapılarını açıyordu usulca ve insana dair başka şeylerin de…hüznün mesela.Taşkın duyguların.
Mevsimsiz bir ilkbahar, çoktan yaşanıp bitmiş, unutulmuş; lakin izleri, gölgeleri kalmış zamanlarda Tuluyhan Uğurlu ile dolaşmak, nice iç yıkıntılarına rağmen, kaybolmayı seçmeme kararı almak da, kendimi yine onun notalarına bırakmakla mümkün oluyordu.
Yeni bir zamanın dönencesindeydim sanki.Tuluyhan Uğurlu’nun piyanosundan yükselen notaların, seslerin yarattığı renkleri, kokuları ayrımsadım birden.Ne yana dönsem, o müziğin etkisi…
Yaranın içinde bıçağı çeviren bir Tuluyhan Uğurlu vardı o an karşımda.Uçsuz bucaksız ruh atlaslarında hep onun yorumladığı eserler.Durup dururken çiçeklenen bir tebessüm, diyelim.
Parmakları piyanonun tuşlarında dolaşırken, gözlerinden bulutlar geçiyordu.Belki de hiçbir vakit hesabı sorulmamış acıları unutmak istiyordu o an.Hayatın suç, nefes, göz tanığı oluyordu yeniden.
Ay ışığı sulara uzanıyordu sessizce.
Yeşil mavi gözlerine bir yıldız düşmüştü, fark ettim.Konuşmak, birşeyler sormak geçti içimden.Sustum.
Tuluyhan Uğurlu notalarla yaşamı örmeye devam ediyordu.Çifte su verilmiş elemleri, çoktan bataklık yosununa dönüşmüş lila rengi hüzünleri, takvim yapraklarında asılı kalmış insan yüzlerini elinin tersiyle itti.
Belki bir hicran kaldı yüreğinde o gün bugündür.Ve payansız yalnızlıklar.
Yine de yorgun, bezgin hayatların eşsiz baharı oldu her defasında.
12 Mayıs tarihinde, saatler tam 18’i gösterdiğinde, Kumkapı Meryem Ana Kilisesi’nde, resital zaferlerine bir yenisini daha ekleyecek, biliyorum.İzleyicisini fethedecek.Yaşamın elementlerini dinletecek bize…içimizdeki kıraç topraklara füsun serpen bir ışık olacak, virgüllerle yarım kalmış cümlelerimizi tamamlayacak.
 
Daha ne olsun ?

Bir yanıt yazın