Pınar Çekirge “59 Senedir Devam Eden O Tutku Dolu Hayranlık”

Pınar Çekirge “59 Senedir Devam Eden O Tutku Dolu Hayranlık”

Ve 59.sene..Şimdi çok daha iyi anlıyorum;O siyah beyaz, sonrasının renkli filmleri gerçekte sevgilerimizi, tüm duyarlılıklarımızı emanet ettiğimiz mecralardı aslında.

Hislerimizi, romantizmi en cesur perdeden yaşadığımız bir dönemdi o yıllar.Bir yanda hep Güzide Sabri, Muazzez Tahsin Berkand, Kerime Nadir duyarlılıkları..bir tarafta tüm o filmler.İçimizdeki derin krater çukurlarını, fay yarıklarını gözyaşı ve en içten kahkahalarla dolduran..hüznün acıyla, hasretle ustaca yoğrulduğu o güzelim filmler.İlle “Reyhan”,” Yumurcak”,” Utanç”,”Beyaz Güller”, “Veda”,” İstanbul Tatili”, “Kader”,”Son Mektup”, “Ayrılık Saati”.

Hayatı bir sinema filmi gibi yaşıyorduk sanki.Gördüğümüz düşlerin, gerçek hayatla örtüşmediğini ayrımsadığımızda ise artık çok geçti..geç kalmıştık.Tıpkı Alice’in tavşanı gibi..bir dakika için çoook erken..Ve o tek dakika için her zaman çok geç..aksamış.Bir yerlere takılı, unutuluvermiştik.Uşak Firs ile aynı yazgıyı paylaşmamız kaçınılmazdı artık.Ötelerden balta sesleri geliyor…vişne bahçemiz talan ediliyordu.

Ranevskaya Bahçesi’nde vişne ağaçları çiçek açmayacaktı bundan böyle, biliyorduk. Lyubov Andreyevna Ranevskaya, Nina Mihaylovna Zareçnaya ,Sofia Aleksandrovna, Ivan Petrovitch, Konstantin Gavriloviç Treplev’in seslerine eşlik ediyordu iç yalnızlığımız.

Hüzün bir yumak halinde boğazımızda düğümleniyordu.Gözyaşı kokuyorduk.Ve o filmler..

“Veda” nın o son sahneleri örneğin.
” Umutsuzlar”da bir pencere camında donup kalan o yüz..düş bozumları müzesinde nice fotoğraf.

Zaten hep yazdığım, anlattığım gibi, Şan Sineması’nda altı yaşındayken izlediğim bir filmle tanıştığım hayal kahraman tüm dünyam oluvermişti bir anda.Belli ki, patolojik bir aile geçmişi, hep dorukta yaşanan duygusallık, sonrasında yatılı okul, erken yaşlarda yüzleşilen peş peşe ölümler..artık sadece o hayal kahraman..ve onun filmleri..fotoğrafları vardı benim için.Özdeşimdi, sevgiydi, saygı dolu bir hayranlıktı bu..asla ihanet etmediğim…asla bir başkasıyla kıyaslamadığım.Kimseyi de o kadar sevmedim zaten.

Sekiz yaşındayken senaryolar, ufak hikayeler yazardım ona…yıllar geçecek yazmaya karar verecektim.Sonrasında hayatımı kaplayan bütün o söyleşiler, araştırmalar, kitap çalışmaları belki tümünün provasıydı işte o sözünü ettiğim, çocuksu karalamalar.Ve esin kaynağı hep o ‘uçuşan sarı saçlarıyla, her zaman iyilik, güzelliği, moderniteyi simgeleyen o hayal kahraman’dı.Filiz Akın’dı.

Demek ki, yaşantımının 59 senesi sadece o 117 filmle, fotoğraflarla kısaca hayran olduğum, çok sevdiğim Filiz Akın ile yaşanmış….geçen yüzyıldan taşınan bir öykü bu.İnanılmaz belki, kimileri için abartılı, patolojik, hatta sayrısal olsa da, gerçek…O benim öyküm. Peliküre düşen tüm o hayaller…

Hayatımın son 59 yılında her ne yazdıysam, yazmaya çalıştıysam, o dönemlere ait fotoğrafları, film afişlerini arşivlemişsem aslında hep bir şeyleri yarınlara iliklemekti istediğim..o safkan duyarlılıkları, o en güzel sevgilerin anlatıldığı filmleri ve hayatın en güzel,en soylu yüzü olarak tanımladığım Filiz Akın’a olan hayranlığım.

2014 Eylül ayında İstanbul Modern’de açılan ” Yüzyıllık Aşk” sergisinin temasında olduğu gibi ” seyirci fanatiktir”.

Bir yanıt yazın