Hayatını çok farklı yerlerde devam ettirebilecekken izlediği bir filmle bu dönemin popüler ve başarılı çevrimiçi sinema platformu MUBI’yi kurdu. İşte çılgın Türk Efe Çakarel’in hikayesi…
8 yaşına kadar Türkçe okuma yazmayı öğrenemeyen ama sahip olduğu matematik zekası ve dil bilgisinin aksine yaşıtlarına hatta büyüklerine göre zirveye çıkmış olan ve bu sayede henüz lisedeyken Türkiye ulusal matematik takımına seçilip Avrupa Matematik Olimpiyatları’nda üçüncü olan tabiri caizse liseli genç bir adam düşünün. Sonrasında bu genç adam, matematikteki büyük başarısı vesilesiyle MIT’ten burs alarak Cambridge Üniversitesine davet ediliyor. O günleri şu söz ile özetliyor: ”18 yaşımda MIT’e gittim. Hayatım böyle başladı.” Mezun olduğunda her mühendisin düştüğü diplomasıyla ne yapacağı belirsizliğine o da kapıldı. Tercihini Stanford’da ticaret okumaktan yana kullandıktan sonra Goldman Sachs’ta yatırım bankacılığına başladı.
Mubi’yi Kuran Gizemli Türk: Efe Çakarel
Hayatını birçok kişinin hayal dahi etmekte zorlanacağı bir noktaya getirdiği halde eksik bir şeyler olduğunu düşünüyordu ki başından inanılmaz bir olay geçti. 2007 yılında Japonya’nın en gelişmiş şehri olan Tokyo’da bir kafede otururken en sevdiği film olan Wong Kar-wai şaheseri Aşk Zamanı’nı izlemek istemesi üzerine iPad’ine başvuruyor fakat o gün bu filmi internette bulamıyor ve dünyanın en büyük sinema ekonomilerinden birine ayrıca dünyanın en hızlı internetine sahip olan Japonya’da insanların istedikleri filmi istedikleri anda ücretini ödeyerek dahi izleyemediğini fark ediyor. Açıkçası bizlerin başına gelse birçoğumuza sıradan gelecek ve çözümü internette var olan başka bir film bulup onu izlerken Tokyo’nun tadını çıkararak bulabilecek bu olay, İzmirli Efe Çakarel’in kafasında şimşekler çakmasına ve MUBI’yi kurma kararı vermesine sebep oluyor.
Kısaca MUBI’nin amacı sinemanın bu zamana kadar beyazperdede hayat bulmuş seçkin filmlerle birlikte yarattığı büyülü dünyayı her yere ulaştırıp herkesle tanıştırmak. MUBI’nin kendi sitesinde konuyla ilgili şu sözler barınmakta: ”Ve olan oldu. Herkesin kendi film kütüphanesine sahip olduğu düşüncesine karşı koyamadık… Kendi küçük sineman, dilediğin zaman, dilediğin yerde. Sonuçta, herkes Cannes Film Festivali’ne katılamayabilir – hele de bir öğretmensen veya Winnipeg’de yaşıyorsan (veya ikisi birden) – ancak bu, Kubrick’in filmlerini kronolojik açıdan tersten sayamayacağın veya yaşadığın yerde gösterime girmeyecek olan yeni Kitano filmini izlemek konusunda çaresiz olduğun anlamına gelmiyor.”
MUBI Netflix, Amazon Prime veya Disney Plus gibi bir dijital platform olsa da yaptığı iş ve vizyonu bana göre piyasada var olan tüm platformlardan farklı bir yerde. Bu farklılıklar ilk olarak MUBI’nin kuruluşunda başlıyor. Diğer platformlardan farklı olarak MUBI, bağımsız olarak bu işe girip sadece sinema olan bir platform. Efe Çakarel bir röportajında: ”Bu işi zaten şu anda en üst seviyede yapan şirketler, kendi işi başka olan şirketler.Netflix, bu işe girmeden önce çok önemli bir DVD şirketiydi ve on milyonun üzerinde üyeleri vardı veya Amazon bambaşka şeylerden para kazanıyor.” diyor ve ekliyor: ”Yani bağımsız olarak bu işe giren ve sıfırdan bu işi büyütebilen şu anda en büyük şirket MUBI.”
Bana göre de bu farklılıklardan en önemlisi MUBI’nin kendi çıkış noktası olarak tanımladığı ”popüler demek her zaman iyi demek değildir” sözüyle birlikte sinemanın görünen yüzü olan popüler kültür ve amacı sadece para kazanmak olan gişe filmleriyle arasına keskin bir set vurması. Diğer platformlardan aynı tutumu görmemiz gerçekten zor. Tabii ki bu platformlardan da çok kaliteli ve iz bırakacak yapımlar çıkıyor fakat bu tür yapımların hem sayısı çok az hem de potansiyel hacmi diğer popüler kültürün dinamiklerini oluşturan yapımların kapladığı hacme göre bir hayli dar. Bu dediğimi kendi gözlerinizle görmek isterseniz tüm platformların ana sayfasına bakıp hangi filmlerin yer aldığını görmeniz yeterli olacaktır. Artık, Netflix’in dizi veya film politikalarının sinemanın görünmeyen diğer yüzüne zarar verdiğini ve yılda sadece dört beş tane gerçekten kaliteli yapım çıkarmasını ”dostlar alışverişte görsün” mantığıyla barındırdığını düşünüyorum. İşte tam da bu yüzden MUBI, gerçek sinemanın sadık bir neferi olarak önemli bir konumda yer alıyor.
Şimdi de MUBI’nin çalışma mantığından bahsedelim. Dünya çapında 10 milyondan fazla üyesi olan MUBI, arthouse adıyla anılan bağımsız sinema filmlerini, seçki ile yayınlama fikri üzerinden işliyor. Diğer platformlardan farklı olarak film seçkisi algoritmalar aracılığı ile değil, bizzat gerçek kişiler tarafından yapılıyor. Bu durumu yine bir röportajda Efe Çakarel şöyle anlatıyor: “Bu, Instagram gibi güzel bir uygulama yap sonra kendi kendine gelişsin değil. Bu, gerçek bir iş. Haklar var. Müzakere, küresel bir kütüphanenin inşası yıllar istiyor. Bütün film endüstrisi yaklaşık 3 bin kişi tarafından kontrol ediliyor. Bunların biniyle görüşmüşüzdür. Zorlayıcı ama küresel bir vizyonunuz varsa, bu iş bizim yaptığımız gibi zorunluluk.” Yani platformun sahip olduğu film seçkisi gerçekten büyük bir emeği sahneliyor ve bu şekilde kendini her daim canlı tutmayı başarıyor. ”Bu filmler benim seyretmek istediğim filmler” diye de ekliyor kurucu.
İlk iki sene bir tane bile önemli film anlaşması yapamayan MUBI’nin, 8 ila 10 senesi bir hayli zorlu geçti. Fakat ekip hiçbir zaman pes etmedi ve karşılarına çıkan tüm zorluklara sabırla direndi. 5 sene önce ise Efe Çakarel’in bizim gelişmemizdeki en büyük etkenlerden biri olarak adlandırdığı bir olay yaşandı. Yönetmen Paul Thomas Anderson’ın Efe Çakarel’i arayıp bir film çektiğini, galasını New York Film Festivali’nde, dünya prömiyerini ise MUBI’de yapmak istediğini söyledi (filmin adı Junun). Efe Çakarel bu haberi aldıktan sonra şoka girip, sandalyesinden düşmüş. Bilgisayarın karşısında tepinip, çığlıklar atınca tüm MUBI personeli, “Neler oluyor?” diye odasına koşmuş. Yapılan anlaşma sonrasında gösterime giren bu film MUBI’deki en bilindik ve en önemli filmlerden on kat daha fazla izlendi ve bu MUBI’nin gözünü açan yegane şey oldu.
Kendi bünyesinde projeler yapmak istediğini ve bu yönde çalışmalarının olduğunu da açıklayan MUBI, dünya averajında üç katlık bir büyüme gösterirken sadece Türkiye’de geçen senede on katlık bir büyüme gösterdi. Geçenlerde kuruluşunun 14. yılını kutlayan MUBI’nin yaptığı iş gerçekten takdire şayan olduğunu söylemek gerek. MUBI’nin yeni yaşını bir kez daha kutluyor ve çok daha iyi yerlere geleceklerini umuyorum.
Can Turbay / Magazinname.com