Tüm dünyayı kendisine hayran bırakan ışıl ışıl sarı saçları ve inci gibi dişleriyle göz kamaştıran güzelliğiyle Marilyn Monroe’nun hayat hikayesi gerçekten büyüleyicidir.
Marilyn Moonroe 1 Haziran 1926 yılında Amerika’nın Los Angeles’ta dünyaya gelmiştir. Aslında Marilyn’in hayat hikayesi ihtişamlı yüzünün ardından zorlu ve dramatiktir. Daha dünyaya gelmeden babasının annesini terk etmesi sonrası annesi Ruh Hastalıkları Hastanesi’ne yatırılmış ve hayat daha ilk günlerinden küçük Marilyn’in ağlarını örmeye başlamıştır. Yetimhanelerde büyümeye başlayan Marilyn yetimhaneden kurtulmak için bir çıkış yolu ararken bu çıkış yolunun evlilik olduğunu keşfeder ve daha 16 yaşında iken uçak tamircisi birisi ile evlenir.
Evlendiği kocasının da çalıştığı fabrikada bir fotoğrafçı ile tanışan Marilyn’in hayatı bir ada değişir. Bu fotoğrafçının çektiği fotoğrafların bir dergide yayınlanması sonrası şöhretin kapılarını aralanır ve böylece kariyerinin temelleri atılmış olur. Ancak, gerçek hayatta yaşadığı zorluklar ve mücadeleler, Monroe’nun güzellik perdesinin ardında sakladığı derin bir hikayeye işaret eder.
Modellik dünyasına adım atan Marilyn’in aslında saçları kumraldır ancak sarı saç rengi ona o kadar yakıştı ki modellik ajansı platin sarısı konusunda ısrar etti. Marilyn Monroe, sürekli olarak saçlarını platin sarısına boyayarak bu renkle özdeşleşti. Model olarak kariyer yaparken, platin sarısı saçları Marilyn Monroe’nun imzası haline geldi.
Model olarak başladığı kariyeri sırasında evliliğini sonlandıran Marilyn Monroe’nun evliliği dört yıl sürdü. Ardından oyunculuk ve şarkıcılık kurslarına katılarak yeteneklerini geliştirmeye karar verdi. Kısa süre içinde sinema sektöründe boy göstermeye başladı. Takvimler 1950’li yılları gösterdiğinde, Marilyn Monroe’nun yıldızı parlamaya başladı ve o dönemde adını duyurarak Hollywood’un en tanınan isimlerinden biri haline geldi.
Marilyn Monroe’nun sinemadaki yeteneği o kadar yüksek bulunmasa da, güzelliği onun kariyerinde önemli bir role sahipti. Bu güzellik, onun kariyer basamaklarını hızla tırmanmasını sağladı ve 1953 yılında “Niagara” adlı filmde, kocasını öldürmeye çalışan bir kadını canlandırarak dikkat çekti. Bu filmle birlikte yıldızı daha da parladı.
Ancak Marilyn Monroe, kariyerinde zorlu anlar yaşadı. 1953 yılında çektiği çıplak pozlar, özellikle “Playboy” dergisinin ilk sayısında yayınlananlar. Bu pozlar sayesinde yeniden popülerlik kazanarak filmlerde ve sahnelerde daha fazla rol almaya başladı. Ancak 1962 yılında sağlık sorunları ve kişisel zorluklar nedeniyle setlere gitmeme kararı alarak, kariyeri olumsuz bir yönde etkilendi.
Tam bu sıralarda, Marilyn Monroe ile John F. Kennedy arasında aşk söylentileri ortaya çıkar. Hatta . Monroe’nun hasta olduğu ve sete gitmediği bir gün, Kennedy’nin doğum günü partisine katılmasıyla ilgili söylentilerle birlikte aralarında aşk yaşandığına dair söylentilerin artmasına neden olur. Ve bu süreçte hem sağlık sorunları, hem kişisel sebepler hem de ayyuka çıkan aşk söylentileri yüzünden zor günler yaşayan Monroe, “Cleopatra” filmi kadrosundan çıkarılıyor.
1962 yılında, “Cleopatra” filminin yeniden çekilme kararı alınıyor ve Monroe’nun bu filmde yer alması düşünülüyor. Ancak tam bu sırada, 1962 yılında, Marilyn Monroe hayata gözlerini yumuyor.
Marilyn Monroe’nun ölümü, tüm dünyayı şok etmiş ve birçok spekülasyona neden olmuştur. Monroe, evinin yatak odasında ölü bulunmuştur. Otopsi raporu, yüksek dozda barbitürat (sakinleştirici) alımı ve intihar şüphesi içermiştir. Ancak ölümü hala gizemini korumaktadır, çünkü otopsi raporu çelişkilerle doludur.
Cesedi morga getirildiğinde, bağırsaklarından ve midesinden alınan örnekler yok olmuştu. Bu durum, raporların güvenilirliğini etkilemiş ve insanları Monroe’nun intihar etmediği, öldürüldüğü yönünde düşünmeye sevk etmiştir. Adli tabibin raporuna göre, Monroe, 40’tan fazla hapı yutarak aşırı doz almıştı, ancak midesinde hiç ilaç bulunamamıştır.
Monroe’nun bağımlılık yapıcı maddeler kullandığı bilindiği için, önceki uyuşturucu kullanımının ilaçların daha hızlı sindirilmesine neden olabileceği belirtilmiştir. O gece hizmetçisinin çarşafları yıkadığı da ortaya çıkmıştır. Hizmetçinin tuhaf davranışları sergilediği ve sorgusunda kaçamak cevaplar verdiği dikkat çekmiştir. Monroe’nun öldüğü gece birçok insanla telefon konuşması yapmıştı, bunlardan biri de John F. Kennedy’nin kayınbiraderiydi. Bu telefon görüşmesinde “O’na hoşça kal de, başkana hoşça kal de” ve kendine hoşça kal de, çünkü sen iyi bir adamsın” dediği ortaya çıktı. Monroe’nun avukatıı bu konuşamadan haberdar olur ve hemen Monroe’yu araamk ister ama telefona Marilyn’in hizmetçisi çıkar ve kendisine Marilyn’in iyi olduğunu söylemesi üzerine telefonu kapatır.
Bu unsurlar, Monroe’nun ölümü etrafında hâlâ birçok spekülasyona neden olmaktadır. Kimilerine göre Marilyn intihar etti, kimilerine göre cinayete kurban gitti. Cinayete kurban gittiğini düşünenlerin bir teorisine göre Monroe’nun devlet sırlarını içeren kırmızı bir defteri sakladığına dairdir. Her ne kadar bu iddianın doğruluğu ispatlanmamış dahi olsa bu konuda bir makale de yayınlanmıştır.
Monroe’nun parlak sarı saçları ve sahte gülücükleri, yaşadığı olaylara rağmen hayatının imrenilen ve ışıltılı yanlarını temsil etmektedir. Ancak ölümü, ardında birçok soru ve spekülasyon bırakarak, hala çözülememiş bir gizem olarak kalmaktadır.
Kamil Hızer / Magazinname.com
Instagram: @kamilhizer