Yaz mevsiminin gelmesi ile düğün organizasyonları da başladı. Peki, gelinler bu süreçte psikolojik baskı altında olduğunun farkında mı?
“Gelinliğin nasıl olacak, ay kabarık gelinlik seni kilolu gösterir, saçlarını nasıl yaptıracaksın, pastel tonlarda makyaj sana hiç yakışmaz, biraz da zayıflarsan iyi olur, tombul gelin mi olacaksın, bunun da modası çoktan geçti” gibi söylemlerin gelinler üzerinde başlı başına psikolojik baskı yarattığını belirten Psikolog Dr. Feyza Bayraktar, oluşturulan bu baskının ileriki dönemlerde birtakım sağlık problemlerine neden olabilecek yeme bozukluklarını tetikleyeceğinin altını çiziyor.
Hayat değişimleri, yeme bozukluğu için risk faktörüdür
Hayat değişikliği, gelinlik içinde kusursuz görünme isteği ve çevre baskısının yanı sıra, geline yönelik yapılan kilo eleştirisinin ve beden utandırmanın yeme bozuklukları ile sonuçlanabileceğini söyleyen Bayraktar, “Evlilik, her ne kadar insanın sevdiği kişi ile hayatını birleştirdiği, mutlu bir hayat değişimi olarak görülse de, her hayat değişimi gibi bir stres faktörü olabilir. Bu değişimler esnasında duyguların sağlıklı yönetilememesi ise, yeme bozukluklarına sebep olabilir” açıklamasında bulundu.
Yeme bozuklukları, beraberinde farklı psikolojik problemleri de getirebilir
Düğün öncesi, beden şekline ve kilosuna dair eleştirilen ve belki de hayatının en mutlu gününde nasıl göründüğüne odaklanmaktan anın tadını çıkarmaya fırsat bulamayan gelinler, kilo vermek adına şok diyetlere başvurabiliyor. Bu durum; aşırı zayıflık, yemek yemeye dair yoğun kaygı hissetme ve kilo almaktan korkma sürecine, yani Anoreksiya Nervozaya, fazla yemek yedikten sonra kilo almamak için kusma ya da kendini aç bırakmaya yönelme, yani Bulimiya Nervozaya ve sürekli yemek düşünüp sonrasında yeme atağı geçirerek suçluluk ve pişmanlık hissedilen Tıkınırcasına Yeme Bozukluğuna evrilebileceğini söyleyen Bayraktar, yeme bozukluklarının depresyon ve kaygı bozukluğu gibi psikolojik problemleri de beraberinde getirebileceğinin altını çiziyor.
Sınır koymayı bilmek gerekiyor
Yeme bozukluğunun türü ne olursa olsun, kişinin mutlaka bir hekim tarafından görülmesi ve psikolojik destek alması gerektiğini belirten Bayraktar, başkaları tarafından yapılan beden şekli eleştirileri karşısında çoğu zaman yanıtsız kaldığımızı söyleyerek sözlerine şöyle devam ediyor: “Günümüzde, insanların birbirinin beden şekli ve kilosunu eleştirmesi oldukça yaygınlaştı ve ne yazık ki, normalleştirildi. Eleştiriye maruz kalan kişilerin, yorum yapan kişilere karşı bu durumun kendisini nasıl hissettirdiğini söylemesi ve bu davranışı bir daha tekrarlamaması konusunda onları uyarması, sağlıklı bir sınır koyma biçimi olarak ele alınabilir. Sınır koymaya çalışmak, eleştiriyi yapan kişinin bu davranışının farkında olmadan da olsa, karşısındakine zarar verebileceğini anlamasına yardımcı olur.”
“Beğenilmek, sevilmeyi garantilemez”
“Kilolu insanların, hem sağlıklı olmak hem de estetik kaygılar adına zayıflamayı istemesi oldukça olağan bir durumdur. İnsanlar, kilo verdiği zaman aynadaki görüntüsünü daha fazla sevebilir ya da çevreden aldığı iltifatlarla daha fazla beğenildiğini hissedebilir. Ancak; beğenilmek ve sevilmek birbirinden farklı kavramlardır. Kişinin çok fazla beğenilmesi, daha fazla sevildiği anlamına gelmez. Ayrıca odağın beden şekli ve kiloda olması, bu konuya gerektiğinden fazla zihinsel enerji harcanmasına da sebep olabilir. Kişi, huzurlu ve mutlu anılar biriktirecekken, beden şekli ve kilosu üzerinden sık sık huzursuz hissedebiliyor” açıklamasında bulunan Bayraktar, sözlerine şöyle devam ediyor: “Hayat, koşu pistinde tamamlanması gereken bir yarış değildir. İnsanlar, çevre dayatmalarından olabildiğince uzak durup mutlu öyküler biriktireceği bir hayata odaklanmayı denemelidir.”
Feyza Bayraktar hakkında:
1980, Adapazarı doğumlu Feyza Bayraktar, Koç Özel Lisesi’nden mezun olduktan sonra, lisans eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü’nde tamamladı. New York Üniversitesi’nde Uygulamalı Psikoloji Bölümü’nde yüksek lisans çalışması yapan Bayraktar, aynı zamanda Kadın Ruh Sağlığı ve Yeme Bozuklukları alanlarında araştırma görevlisi olarak çalıştı. New Orleans’da meydana gelen kasırga üzerine, bölgede yaşayan kişilere psikolojik destek veren başarılı isim, özellikle kadın ruh sağlığı ve yeme bozuklukları alanında birçok klinikte psikolojik danışmanlık hizmeti verdi. Princeton Üniversitesi Sağlık Merkezi’nin klinik eğitim programına kabul edilip doktora eğitimine başlamadan, bu klinik , eğitimi almaya hak kazanan ilk kişi oldu ve hemen ardından doktora çalışması için kognisyon, algı, özellikle de beden algısı konuları üzerine yoğunlaştı.
Kognitif ve davranış terapileri ile ilgilenen ve bu alanda birçok uluslararası eğitime katılan Bayraktar, yeme bozuklukları alanındaki çalışmalarıyla tanınan, alandaki en saygın isimlerden Prof. Dr. Christopher Fairburn’un referansı ile Oxford Üniversitesi Psikiyatri Bölümü tarafından verilen bireye özel biçimlendirilmiş, bilişsel davranışçı terapi eğitimini almaya hak kazandı ve dünyada, bu eğitimi alan ilk uzmanlardan biri oldu. ABD’de, Walden Üniversitesi Klinik Psikoloji Doktora Programını da duygu yönetme becerileri ve yeme bozuklukları üzerine yazdığı tez ile tamamlayan Bayraktar, ABD’de Yale Üniversitesi ve Columbia Üniversitesi’nde yeme bozuklukları ve obezite psikolojisi alanında lider olarak tanımlanan bilim insanları ile çalıştı. Böylece, ismi yeme bozuklukları ve obezite psikolojisi alanında uluslararası eğitimciler listesindeki yerini aldı.
International Association of Eating Disorders Professionals Foundation tarafından belirlenen Yeme Bozuklukları Uzmanlığı Sertifikasyon kriterlerini karşılayarak yeme bozuklukları uzmanı (Certified Eating Disorders Specialist-CEDS) unvanını alan Bayraktar, aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi’nde yarı zamanlı öğretim görevlisi olarak görev yapmaktadır. Yayın ve basın organlarında zaman zaman yer alan Feyza Bayraktar, 2014-2015 yayın döneminde, 24TV’de, psikolojik problemleri ele alan “Ne Yapmalı?” adlı bir program yapmıştır. Aynı zamanda, 2011- 2016 yılları arasında faaliyet gösteren Yeme Bozuklukları Destek Derneği’nin kurucusu olup bu süre içinde derneğin başkanlığını yapmıştır. 1994 yılında, 14 yaşındayken yayınlanan; “Karanlıkta Doğan Güneş” adlı bir romanı ve 2011 senesinde Doğan Kitap aracılığıyla yayınlanan “Yemek ya da Yememek” adlı bir kitabı vardır.