Hero Dog: The Journey Home film tanıtımı ve eleştirisi

Hero Dog : The Journey Home için vakit kaybı desem az kalır, israf dersem az kalır.

Hero Dog: The Journey Home film tanıtımı ve eleştirisi

Bir hayvansever olarak ana karakteri hayvan olan filmleri oldum olası severim ve muhakkak izlemeye çalışırım. Özellikle köpek olduğunda hiç ama hiç kaçırmam. Sanırım yıllardır bir “Can” besleme ve yetiştirme gibi bir hayalimi gerçekleştirememiş olmamdan kaynaklı olabilir diye düşünüyorum.

Hero Dog: The Journey Home filmini görünce hemen izlemeye karar verdim. Film Kanada yapımı bir film. Yönetmenliğini Richard Boddington yapmış. Yönetmenin adını hiç duymadığım için biraz araştırma yaptığımda şu ana kadar 5 filmde yönetmen, yönetmen yardımcısı ve senarist olduğunu gördüm. Ama işin tuhaf tarafı bu filmlerin tamamının ana karakteri veya konusu hayvanlar. Zaten bu filminde aynı zamanda senaryosu kendisine ait.

Filmin oyuncuları Steve Byers, Zackary Arthur, Morgan Di Pietrantonino, Natasha Henstrirge gibi isimlerden oluşturulmuş.

Hero Dog: The Journey Home filminin konusu

Filmimizin konusu aslında biraz sıradan bir konu. Royce görme engelli, eşini 2 yıl önce kaybetmiş biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuk babası bir adamdır. Maden mühendisliği yaptığı için kendisi şehirde yaşarken iki çocuğu kız kardeşinin yanında yaşamaktadır. Şehirde işlerini hallettikten sonra çocuklarının yanına gitmek isteyen Royce bir arkadaşının yardımıyla gölü geçmesi için bir tekneye bindirilir.

Royce tekneye kendi köpeği Chinook ile biner. Teknenin kaptanı yaşlı bir adamdır ve ulaşacakları yere az bir mesafe kala kalp krizi geçirir. Tekne başıboş seyrederken Chnook’un havlamasıyla işlerin ters gittiğini anlayan Royce teknenin dümenine geçer ve gideceği yerin tersine doğru bir yerde tekneyi durdurmayı başarır. Bulunduğu yerde telefonlar çekmiyordur ve artık köpeği ile gölün ortasında mahsur kalır. Artık ikisini doğada bir ölüm kalım mücadelesi beklerken teknenin kaptanının hayatının kurtulması da Royce ve Chinook’un ellerindedir.

Filmi izlerken son Marmaris orman yangını aklıma geldi

Evet konu gerçekten çok sıradan ve bu tarza yakın neredeyse onlarca film yapılmış tarzda bir konu içeriyor. Filmi izlerken gölün çevresindeki doğal manzaraya hayran kalıyorsunuz. Ve birden aklınıza birkaç gün önce Marmaris’te çıkan yangın aklınıza geliyor. Böyle bir yer Türkiye’de olsaydı kesinlikle yıllar önce bir yangın çıkarılıp ardından buraya 5 yıldızlı bir otel kurulurdu diye düşünmekten kendimi alamadım. Hatta buraya kurulacak lüks otel için devlet bankalarımızdan bile kredi verilirdi. Bak işte bu son söylediğimden kesinlikle eminim.

Rezil oyunculuk nasıl olur diye merak ediyorsanız bu film bunun cevabı olur!

Türkiye’deki sinema ve dizi sektörünü iyi bilirim. Dizi ve filmlerde figüran seçimleri ya öylesine resimlerden seçilir veya cast ajansına bana şu yaş grubunda şu kadar bay şu kadar bayan gönder denilir ve cast ajansı bu insanları yönlendirir. Filmin yönetmeni de neredeyse bu kafayla kadroyu oluşturmuş. Tamam oyuncu kadrosuna baktığımda Steve Byres’in birkaç dişe dokunur filmde rol aldığını bilsem de bir filmde bir gram bile oyunculuk olmaz mı? Bu film için yurdum insanlarını sokaktan toplayıp sete göndersen adım kadar eminim ki daha iyi bir oyunculuk sergilerlerdi.

Film için olumlu tek bir eleştiri dahi bulamadım

Kız kardeş hem abisi kayıp, sonra yeğenleri de kayıp olan babalarını bulmak için evden kaçıyorlar. Filmin her karesinde kahrolmuş bir karakter çizmesi gerekirken neredeyse filmin her sahnesinde ilk göründüğü sahnedeki olduğu kadar makyajlı ve bakımlı.

Kurtarma görevlileri deseniz sanki orada ya çekim bitse de paramızı alsak da gitsek modunda. Film neredeyse baştan sona mantık hatalarıyla dolu. Film bittikten sonra bir an düşündüm. Hiç mantıklı bir sahne var mı filmde diye. Ama ben bulamadım. Umarım izleyenler bir şeyler bulur da koskoca bir buçuk saatim tamamen çöpe gitmedi diyerek kendisini teselli eder.

Filmin ana karakteri Alaska Malamutu’nu sanki zorla oynatmışlar

Bu arada filmde Alaska malamutu cinsi bir köpek kullanılmış. Zavallı hayvanın en ufak bir becerisi yok. Vermişler başrol oyuncusunun eline sen onu ekranda tut gerisi önemli değil demişler. Bu tarz filmlerde can dostlarımızın kendisine has becerileri vardır. Hiçbir şey yapmasalar dahi sahiplerine olan bağlılıklarını ifade ederler. Bu filmde can dostumuzun bu tarz tek bir karesi ve sahnesi olmamış.

Bana göre bir film nasıl çöp olarak yapılır sorusuna en iyi örnek. Ver sevgili yönetmen Richard Boddington’un eline. Sonra otur bir film nasıl çöp olur seyret. Hani şu film neresinden tutarsanız tutun tamamen çöp olmasına rağmen hayvan sevgisini çocuklara aşılamak için izletin demek isterdim. Ama çocuklarımız ana karakterin bir köpek olduğu filmde bile bu canlardan soğur kesinlikle.

Nacizane tavsiyem kazayla dahi olsun bu filmi ne açın ne izleyin. Bırakın bir buçuk saati, bir saniyenize dahi yazık olur.

Kamil Hızer / Magazinname.com

Bir yanıt yazın