Her Şeyiyle Sizin En Yakınınız Olacak Bir Sinema Başyapıtı: Chungking Express Spoilersiz İnceleme

Genç sinema eleştirmeni Can Turbay sizler için Chungking Express filmini izleyerek film hakkında eleştiri ve önerilerde bulundu...

Her Şeyiyle Sizin En Yakınınız Olacak Bir Sinema Başyapıtı: Chungking Express Spoilersiz İnceleme

Film izleme eylemini lütuf sayan ve bu yüzden her gün Allah’a şükreden sinemaseverler, merhaba! Bugün, direkt filmi değil de bana hissettirdiklerinden bahsederek başlayıp daha öncekilerden farklı bir inceleme yapmak istiyorum. Çünkü bu film bunu kesinlikle hak ediyor. Kendinizi bir anlığına benim yerime koyun(telaşlanmayın, yabancılık çekmeyeceğinize eminim). 20 yaşına gireli henüz 27 gün olmuş ama ne en büyük hayaliniz olan yurtdışına çıkabilmişsiniz, ne kazandığınız üniversiteye gidebilmişsiniz ne de.. Ya her şeyi bırakın daha arkadaşlarınızla basit bir tatil planı bile yapamamışsınız. Günü geçiriyorsunuz sadece; size gerçek manada keyif veren şeyler yok, varsa da yanınızda değil. Böyle bir noktada aynı sabaha uyanıp zaman geçsin diye rastgele1 açtığınız bir film; replikleriyle, karakterleriyle ve büyüleyici anlatısıyla sizi neşelendiriyor, mutlu ediyor, hayal kırıklığına uğratıyor, üzüyor, aşkı hissettiriyor yani kısaca hayatınızda kıyıda köşede kalmış her duyguyu sinemanın aşkıyla canlandırıyor.

Chungking Express’i bir film içinde ayrı ve görünürde bağlantısız iki hikaye olarak tanımlayabiliriz. İlk yarısında sevgilisinden ayrılan ve bu ayrılığın üstesinden gelemeyen bir polis memuru olan Cop 223’ün ananas konservelerinin son kullanım tarihi üzerinden yaptığı totem ile sevgilisini geri kazanma veyahut da yokluğuna alışma çabasına, filmin en gizemli karakteri yağmurluk giyen sarı peruklu kadının da dahil olmasını izlerken, ikinci yarıda da benzer bir şekilde sevgilisinden ayrılan ve bu ayrılığı dıştan atlatmış gibi görünse de içinde derin bir üzüntü yaşayıp bu acıyı evdeki eşyaları ile konuşarak paylaşmaya bir diğer polisin, yani Cop 663’ün her gün gittiği lokantada tanıştığı kızla tutkulu fakat bir o kadar tesadüfi ilişkisine tanık oluruz.

Senaryo ile ilgili konuşacağım fakat bunun bir yönetmenlik yani gözler önüne serilmesi konusu var ki Wong usta burada muhteşem ötesi bir sinema dili yaratıp bize gerçekten ”işte bu sinema” dedirtiyor. Tamamıyla kendine has çoğunlukla yakın plan çekimlerini bir yandan karakterlerin hislerini yansıtırken bir yandan da şehrin dar ve kalabalık sokaklarını, havasını, kokusunu, işlek mekanlarını kısacası her şeyini olağandışı bir renk paletiyle görüyoruz. Her bir sahne kendim çekmiş olmayı dilediğim harika fotoğraf karelerinden oluşuyor sanki. Filmin sinematografisini abartısız on dakika övebilecekken bir de Wong abinin bu filmi yapımı iki yıl süren Ashes Of Time adlı filminin post prodüksiyon aşamasında bulduğu boşluklarda senaryosunu yazıp akşamları el kamerasıyla bu filmi çektiğini öğrenince her gün günümün 20 saatini bomboş geçiren kendimden utandım.

Film, başı ve sonu olan bir hikayeye sahip değil. Yani takip edip temposuna ayak uyduracağınız bir olayı yok. Zaten hikayelerin serim düğüm ve çözüm kısımlarından çok karakterlerin o anki duygu yoğunluklarını yansıtan bir yönetmen Wong usta. Şehrin ve mekanlarının ahenkli temposunu; benzer kaderleri paylaşan, yaşamları bir bakıma takıldığı mekanlar gibi iç içe geçmiş ama birbirlerinin farkında olmayan karakterler üzerinden anlatıyor film. Hikayelerinin temel taşı olan karakterler sıradan gözükse de onların hayatlarını sevmesi ve yaşadıklarını ciddiye alıp duygularına yön vermeleri çok özel. Her birinin sizle paylaşmak istediği bir duygu var yani yönetmen orda hissettirmek istediğini karakterine verip oradan size geçmesini sağlıyor. Kısaca birlikte üzülüyor ya da birlikte seviniyorsunuz. Herhangi bir karakterle bağ kurmayıp, onun varlığını gerçek hayatta da istememeniz imkansız.

Film içindeki nüanslarla birlikte gerçekten ikonlaşması gereken repliklere sahip film. Hayatın içinden, samimi ve gerçekçi. Bir de filmde kullanılan az sayıda şarkılar var ki o şarkıları o sahnelere koyanın alnından öpmek istiyorum. Filmin yarattığı dünyaya ve hislerine çok uyumlu olmuş. İzleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız. İnceleme biliyorum biraz karışık oldu. İnanın, film de bu denli karışık ama aynı zamanda bu karışıklığı saran olabildiğince derli toplu bir kabuk var ve bu kabuk tüm filmi bir bütün haline getiriyor. Hong Kong Ekspresi, içinde bulunduğu alanda bence bir ilk ve her şeyiyle yönetmenin kendi imzası. Hal böyle olunca sinemaya yön vermesi de kaçınılmaz olacaktır ki Tarantino’nun bu filmi bir festivalde izleyip filme bayılması ve sonrasında Pulp Fiction’ı çekmesi buna bir örnek.

Her Şeyiyle Sizin En Yakınınız Olacak Bir Sinema Başyapıtı: Chungking Express Spoilersiz İnceleme

İkinci filmin geleceği müjdesini verip bu filmi de şiddetle tavsiye ederek incelemeyi sonlandırıyorum. Ayrıca bu tarz yazıları (ve sinema ile ilgili birçok içeri daha) video haline dönüştürdüğüm bir YouTube kanalım var, dilerseniz oraya da bakabilirsiniz. Linkini aşağıya bırakıyorum.

Can Turbay / Magazinname.com

https://youtube.com/channel/UCwZIkqY_9h71e0sIxAVdLEQ

Bir yanıt yazın