Ece Er yazdı; Çağatay Ulusoy, Kağıttan Hayatlar filmiyle imparatorluğunu ilan etti

Yazar Ece Er Mart ayının en çok konuşulan sinema filmi olan "Kağıttan Hayatlar"'ı köşesine taşıdı.

Ece Er yazdı; Çağatay Ulusoy, Kağıttan Hayatlar filmiyle imparatorluğunu ilan etti

Üç yıl oldu Çağatay’a hasret kaldık. Şu filme başladı, şu filmi bıraktı, şu diziye imza atacak, yok yok o dizide oynamayacak ile geçti 2,5 yıl. Birden Çağatay Ulusoy’un Mücadele Çıkmazı adlı sinema filmi için hazırlandığı haberini aldık. Aldığı kilolar, saç-sakal karışık görüntüleri takipçileri tarafından yadırgandı. Oysa bu bir aktör için olağandı. Setten gelen fotoğraflar her şeyin aslında bir sinema filmi için olduğunu fark etmemize neden oldu.

Peki, neydi bu film?

Bir kağıt toplayıcısının ve çevresindekilerin hayatından kesitti. İşte bu kadar…

Hayır, bu sinema filmi bence bundan da öte.

Filmin künyesi ile yazılan pek çok makale bulacağınız için ben bir başka yazayım dedim, umarım beğenirsiniz.

Zamanın en lüks ve en göz kamaştırıcı semtleri şimdilerde en dipte yaşayanların mekanları haline geldi. Tarihin küf kokulu mekanlarında harcanan, yok olan, kağıt gibi yırtılıp-atılan nice hayatlar var. Mehmet bir kağıt toplayıcısıdır. Onlar çöp karıştırıp, pek çok atıktan geri dönüşüm sağlanması için uğraşan (!), bundan para kazanıp karnını doyuran bir kesim. Çocukluğumda böyle bir meslek yoktu.

Meslek mi? Hayır, hayat mücadelesi!

Kağıttan Hayatlar filminin set olarak kullandığı Cihangir doğumluyum. Orta ve üzeri gelir sahiplerinin oturduğu bir semtti Cihangir. Sonra tıpkı çöp atıkları gibi dönüştü ve orta gelirin altı yaşam formu kazandı bu semtte. Şimdilerde ise İstanbul’a aşık pek çok entelektüel ve sanatçı ile şehrin dişleri arasında yok olan hayatların bir arada yaşadığı kozmopolit bir semt oldu. O güzel semt İstanbul aşkının tutkalı ile yeniden can buldu. Rengarenk  kafeler, şık restoranlar, entelektüel alanlar ile bütün kentin, turistlerin akın ettiği, Muhteşem Sultan Süleyman’ın sakat oğlu Cihangir’in en sevdiği mekan burası. Cihangir’in ölümünden sonra bu bölgeye Şehzade Cihangir’in adı verilmiş.

Neyse semt güzellemesinden Kağıttan Hayatlar filmine geçiş yapayım

Film baştan sona kadar kirli renklerle özellikle çekilmiş. Gerçek mekanın tozlu, isli, kirli havası filmde hiç bozulmadan, hiçbir abartı olmadan hayata geçirilmiş. Çöp toplayan insanların kendilerine hayatın zorla seçtirdiği mesleğini yaparken giydikleri elbiselerini üniforma olarak görmemiz gerektiğinin altı güzel çizilmiş. Çünkü zorla meslek haline gelen iş elbiseleri ile hayata karışmıyorlar bu insanlar. Kahvenizi yudumladığınız Pera’da yan masada temiz-pak giyinip oturmuş olabiliyorlar. Çöp toplayıcıların arasında üniversite mezunları bile var amaçları eve bir lokma ekmek götürmek. Ucuz yaşamın derdine düşen bu insanlar gerçekten de böyle yaşıyor. Fakirliğin sillesini yiyen topluluğun aslında çöp olmadığını fark etmek için güzel bir senaryo örüntü tasarlanmış.

Kadına, çocuğa şiddet, fakirlik, insanların kategorize hayatları, şefkatsizlik, itilmişlik, ötelenmişlik…. Daha bir çuval dolusu hikaye bir sinema filminin fonu olmuş. Oyunculuklar oldukça göz dolduruyor. Kağıttan Hayatlar filmi; filmin adı, oyuncuları, senaryosu, kostüm ve sanat gurubunun alın teri, yönetmenin kadrajları… ve daha niceleri ile Çağatay Ulusoy filmlerinin İmparatorluğu olmuş.

Ama konumuz Çağatay ise…

Hakikaten büyük başarı sergilemiş. Medcezir dizisini eleştirdiğim yazılarımda Çağatay Ulusoy’un başarılı bir Hollywood star adayı olarak gördüğümü yazmıştım. Bana çok güldüler ve gün geldi yazı başlıklarını “Çağatay Ulusoy Hollywood Yolunda” gibi başlıklarla attılar.

Ne oldu?

Çağatay, Hollywood yıldızlığı yolunda sonsuz ışık saçan bir aktöre evrildi. Fiziki üstünlüğünü rol yapma kabiliyeti ile pekiştiren, bu yolda dersler alan, senaryolar hakkında fikir yürüten ve üreten, mesleğinde ilerlemek için tüm zamanını organize eden, özel yaşamı ile göz önüne gelmek istemeyen gerçek bir sanatçıya dönüştü.

Sosyal içeriği yönünden kült film olmak için yapılmış Kağıttan Hayatlar filmi istediğini ekipçe başarmış. Bu başarı yayına alındığı tarihten 2 gün sonra en çok izlenenler kategorisinde zirve savaşına girmesi ile de belirginleşti. Şimdilik 2.gidiyor ama inanın ki o zirveyi alacak. Sadece Çağatay Ulusoy filmi olduğu için değil sosyal içeriği, öykünün seyircisine durmadan attığı tokatlar, film finalinde koltuğunuzda yediğiniz yumruk hiç de unutulacak tatta değil.

Şimdi bu tarihi not alın!

Ben diyorum ki:

“Bu film ile Netflix Oscar töreninde Çağatay Ulusoy ile ödül alır” bu böyle biline. Yazı ile de yazayım NOKTA!

Hayatta ödüllerinizin bol olsun dileği ile….

Ece ER

Not: Yazımı birkaç gün geç paylaşma nedenim yazıdan özet çıkarıp, başlık üretenlere önlemdir.

Bir yanıt yazın