Kendini bildi bileli “KOB” (kitap okuma bağımlılığı) virüsünü öğrencilerine bulaştırmak için uğraşan öğretmen yazar Dilek Yardımcı’nın yaşanmış olaylardan esinlenerek kurguladığı Zıpır serisi, günümüzün çok tartışılan konularından biri olan hayvan haklarını ele alıyor.
Tüketim toplumunda evcil hayvanların sahiplenilmesi gibi duyarlılık gerektiren bir konuya dikkat çeken yazar, insanlar ve kadim dostları arasında yeni köprüler inşa ediyor, hayvanların özgürlük hakkı üzerine düşündürüyor.
Hayvan özgürlüğü ve hakları üzerine bir hikâye yaratma fikri nasıl ortaya çıktı?
Dilek Yardımcı: Köyde doğdum, dolayısıyla da hayvanlarla iç içe büyüdüm. Ördeklerimiz, civcivlerimiz ve köpeğimiz vardı. Köpeğimizi çok severdim. Birlikte oyunlar oynar, köyün altını üstüne getirirdik. Konuşmadan anlaşırdık onunla, çünkü tatlı bakışlarından beni anladığını hissederdim. İstanbul’a taşınınca onu köyde bırakmak çok sarsmıştı beni. Yıllar sonra köpeğime duyduğum sevginin aynısını Zıpır’da buldum. Zıpır, çok yakın bir dostumun annesinin köpeği. Öyle tatlı, akıllı, sevecen bir köpek ki onun özgürlüğü için verdiği mücadele beni çok etkiledi. Ayrıca bir dönem hayvanlara yönelik şiddetin artması nedeniyle çocuklarda bilinç oluşturmak adına hayvan hakları ve özgürlükleri üzerine kitap yazmak istedim. İyi ki de yazmışım. Okurlarımla söyleşilerimde bizlere minik dostlarımız da eşlik etti. (Köpek, kuş, kedi…) Tatlı okurlarım, ”can dostlarına” duydukları tarifsiz sevgilerini anlattılar. Çok mutlu oldum.
Zıpır nasıl bir köpek? Okurların sevgisini kazanmasındaki başarıyı neye
bağlıyorsunuz?
Dilek Yardımcı: Zıpır; kıpır kıpır, deli dolu, sevecen, şirin mi şirin ve çook yaramaz bir köpek. Sürekli keşif peşinde ve başını belaya sokuyor. Zıpır aynı zamanda fedakâr bir köpek ve bir o kadar da şaşkın ve komik. Onun bu deli dolu yapısı, korkusuz yönü, bitmeyen merakı ve komik tarafları okuru kendine çekti. Minik okurlarım Zıpır’da kendilerinden çok şey buldular. Aynı zamanda bir köpeğin dünyasından hayata bakmayı öğrendiler ve Zıpır’ın mücadelesi saygı uyandırdı. Ayrıca gerçek bir öyküden yola çıkarak yazılmış olması Zıpır’a olan ilgiyi daha da artırdı. Minik okurlarım Zıpır’ın en çok mücadelesini ve sevgi dolu yüreğini sevdiler. Özgürlüğü ve sevdikleri için verdiği mücadeleyi çok anlamlı buldular.
Tüketim toplumunda hayvanların sahiplenilmesi konusu ile ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?
Dilek Yardımcı: Bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ederim. Çünkü uzun zamandır rahatsız olduğum ve dile getirmek istediğim bir konuyla ilgili açıklama yapma fırsatı verdiniz. ”Tüketim toplumu” sözcük öbeği günümüz dünyasını özetliyor aslında. Her şeyi sorumsuzca tüketiyoruz maalesef. Ancak esas can yakıcı olan hayvanların da bu çılgınlığın içine çekilmeye çalışılması. Bazıları hayvanlara oyuncak gözüyle bakıyor. Aldım, oynadım, sıkıldım, sonra da öylece sokaklara bıraktım. Bu haksızlık. Onlar oyuncak değil. Onlar bizim can dostlarımız, kimi zaman can yoldaşlarımız.
Hayvan sahiplenmek çok büyük bir sorumluluk. Hayvan sahiplenmek isteyenler onların yaşam haklarına saygı duymalı, onlara rahatça yaşamlarını sürdürebilecekleri, sevilecekleri bir ortam sunmalı çünkü evimize giren her minik dostumuz aynı zamanda aile bireyi oluyor. Nasıl ki ailemizin her ferdi kıymetli ve vazgeçilmezse onlar da öyle. Bu bilinçle sahiplenilen hayvanlar için çok mutlu oluyorum. Umarım toplumun tamamında bu düşünce hakim olur.
Başkalarının mutluluğu için olduğumuz kişiden vazgeçmek sizce doğru bir davranış mı?
Dilek Yardımcı: ”Olduğumuz kişiden vazgeçmek” çok iddialı bir söylem olur. Olduğumuz kişiden vazgeçmek değil de buna sevdiğimiz veya yaşamına dokunmamız gereken insanlar için yaptığımız fedakârlıklar diyelim. Bizler ne için taviz veririz? Sevdiklerimiz ya da birtakım değerler için. O zaman ara ara yaşamı kendimiz ve sevdiklerimiz için yoluna koymak adına bazı fedakârlıklarda bulunmamızın sakıncası yok. Burada önemli olan dengeyi koruyabilmek… Zıpır Özgürlük Peşinde kitabında Zıpır bunu çok iyi başarıyor. Hayalleri başlangıçta sekteye uğruyor ama o, fedakârlığı sayesinde çok güzel dostluklar kuruyor. Bu dostlukların verdiği güçle, zor da olsa hedeflerine ulaşmayı başarıyor. İnsan olmanın özü de bu aslında. Nazım Hikmet ”Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” derken tam da bunu anlatmıyor mu? Kendini yaşarken başkalarını da unutmamak, bir ağaçken bir ormana dönüşmek…
Hayattaki ”gizli görev”lerden kastınız nedir? Yoksa bu gizli görevler mi bizi hayata bağlıyor?
Dilek Yardımcı: Gizli görevlerden kastım aslında sorumluluklarımız. İster evlat, anne, baba, teyze, amca ister dost… Kim olursak olalım fark etmez. Hayatın biz farkında olmadan omuzlarımıza yüklediği sorumluluklar var. Bunlar yaşamın içinde gizli. Ve biz o sorumlulukları vakti geldiğinde yerine getirmekle yükümlüyüz. Özellikle sevdiklerimiz söz konusu olduğunda bu gizli görevler bir amaca dönüşüyor, yaşam biçimi hâline geliyor. Ve elbette ki onlarla tutunuyoruz hayata.
Çocuklar Zıpır’ın serüvenlerini neden okumalı? Delifişek kahramanımız okuruna neler vadediyor?
Dilek Yardımcı: Delifişek kahramanımız okurlarına duygusal, gizemli, yer yer heyecanlı, komik bir okuma serüveni vadediyor. Zıpır’ın serüvenlerini okuyan minik okurlar, hayvanların da bir dünyası olduğunu ve bu dünyaya saygı duymayı, hayvanlarla yaşamanın güzelliğini, sevdikleri için mücadele etmenin önemini, hayallerinden vazgeçmemek gerektiğini, sabırlı olmayı, umudunu kaybetmemeyi öğreniyor; empati becerilerini geliştiriyor. Ve en önemlisi Zıpır okunduktan sonra yüzlerde kocaman ve içten bir gülümseme oluşturuyor. Okurun zihninde ve yüreğinde kendine yer buluyor.