Yazının adına bakarak vücutla ilgili bir şeyler yazacağımı sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Oysa yazımız insanoğlunun doyumsuzluğuyla ilgili olacak.
Girdiğim bütün umumi tuvaletlerde ne kadar büyük bir lüks yaşandığına dikkat ettim birdenbire. Hepsi mermer, granit ve şatafat yarışı içinde. Nereden çıkartılıyor o madenler? Karşılığı ne diye düşündüm aynaya bakarak. Aynada kendimi göremedim; inanın bana kendimi göremedim aynada. Karşımda duran acımasız bir canavardı. Her şeyi yok etmeye hazır, yok ettikçe mutlu olan bir canavar. Kendi görgüsüzlüğü içinde ruhunu satmış, ezikliğini yok ederek unutmaya çalışan bir varlık.
Ben bir insandım oysa dünyaya geldiğimde. Gülümsemeyi bilen, doğayla uyum içinde dünyaya gelen bir insan! Sonra ne oldu nasıl olduysa değiştirdiler beni. Korkular büyüttüler içimde, kıskançlıklar, doyumsuzluklar. Ama durun kimseyi suçlamıyorum. Ben her ne olursa olsun bilinçli bir yaratığım ve her ne yaptımsa, her ne yaşadımsa kendi bilimcimle ve irademle izin verdim hepsine. Yani bir tek suçlu var o da ben. Peki ya siz?
Çok sevdiğim bir sözü var “Bir efendinin nasıl bir efendi olacağına köleler karar verir”. Yani bütün suçlu biziz. Yaşadığımız her şey bizim yüzümüzden.
Binlerce bahane bulabiliriz yaptığımız kötülüklere. En iyi yaptığımız şey bu. Her şeye binlerce bahane bulmak. Bütün kötülüklerimizin bir bahanesi var değil mi? Aslında biz değiliz bunları yapan. Diğer insanlar yüzünden yaparız ne yapıyorsak. Diğerleri kötü olduğu için biz de kötüyüzdür. Kimse dürüst olmadığından biz de dürüst değiliz değil mi? Herkes düzenbaz olduğu için biz de düzenler kuruyoruz çıkarlarımız için değil mi? Hadi oradan, hadi oradan, hadi oradan…
Kötüsünüz işte… Doyumsuz birer canisiniz… Gözünü yok etme arzusu bürümüş birer yaratıksınız.
ÇOK MU SERT OLDU SÖYLEDİKLERİM CİCİM? O ZAMAN DÜRÜSTÇE, KENDİNE BAK AYNADA… HAKSIZ MIYMIŞIM?
Pek alışkanlık edinmedim yazılarımda ekler kullanmayı, ama buraya çok yakışacak harikulade bir şiir var paylaşmadan edemeyeceğim.
Dünyanın En Tuhaf Mahluku
Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
– demeğe de dilim varmıyor ama –
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!”
Nazım Hikmet
Bir aşk masalından kaçıyorum; bir masalın aşkından…