“Kaçmak, yaşamda savrulmak isteyenler için ne çetrefilli bir yarış. Üstelik ilerledikçe sonu tam bir yangın yeri. Sonlu insanların dünyasında sonsuz yanlışların sürekli yaşanıyor olması ne kadar garip…’’
Birsen İnanç’ın ilk kitabı Sirenler’in ana karakteri Işık; kitapta, düşünceleriyle böyle yüzleşiyordu. İnsan doğasının sistemin çarkları arasında bilinçli bir şekilde nasıl işlenip eritildiğini gören Işık, kitabın ilerleyen sayfalarında kişinin kendisinden nasıl uzaklaştırıldığını da fark ediyordu.
Raflarda yerini aldığı günden itibaren kendine özgü bir okur kitlesi yaratmayı başaran Birsen İnanç‘ın Sirenler adlı kitabı, hem İngilizce hem de Türkçe e.kitap olarak okurlarıyla buluştu.
‘‘Sirenler’’ sürprizlerle dolu, ustaca yazılmış bir ilk kitap. Etkileyici bir dile ve samimi bir akışa sahip olan kitap, aynı zamanda içine serpiştirilmiş fantastik kurgusuyla da okuyucuda büyük bir heyecan uyandırıyor. Kitabın yazarı Birsen İnanç, ‘‘Sirenler’’de ana karakter ‘‘Işık vasıtasıyla hayata dair pek çok sorunun yanıtını arıyor.
Ölümü yaşama tercih etmek
Sirenler’in ana karakteri Işık, kişinin kendisinden nasıl uzaklaştırıldığını fark eder ve bu duruma daha fazla dayanamaz. Ona göre hayatın; insanca yaşamayı mümkün kılmayan sahte değerler, duygular ve düşlerle güçlenen bir nefes alıp verişi vardır. Dünya artık tam bir yangın yeri olmuştur ve bu yangının alevleri Işık’ın yüreğini sıkıştırır, kıpırdamasına engel olur.
Tüm bu sıkışıklığın içine bir de hiç geçmeyen gönül yarasını sığdırmaya çalışması, sonunda onu uzun süredir düşündüğü şeyi gerçekleştirmeye zorlar. Geride sadece bir mektup bırakarak özgürce seçebildiği tek şeyi yapar: Ölümü, yaşama tercih eder.
Fakat bu teşebbüs Işık’ın, kimsenin bilmediği bir sırra ortak olmasına yol açar: Milyonlarca yıldır aramızda dolaşan varlıkları öğrenmesine… O varlıklardan biri, Işık’ın ölmesini istemediği için kendi dünyasına ait tüm kuralları hiçe sayıp sır kapısını aralamış ve kendisini deşifre etmiştir.
Kimdir bu varlıklar? Dünyada ne işleri vardır? Neden kendilerini insanlardan gizlerler? Doğan her insanın doğduğu andan itibaren her anına tanıklık eden, her duygusunu hissedip her düşüncesini okuyabilen bu varlıklar, niçin sürekli insanların peşindedir?
En önemlisi, eğer hayatına son vermeye kalkışmasaydı yine de kendisini tanıtır mıydı? Peki, kemikleşen bunca düşünce ve nasırlaşan bunca acıdan sonra acaba Işık’ın hayatta kalmasını sağlayabilecek miydi? Yoksa onun için yapılabilecek hiçbir şey kalmamış mıydı?