Digibranding kurucu ortağı Dijital Öğrenme‘nin öğretenlerle öğrenciler arasındaki kesin çizgiyi kaldırdığından bahsederken bize bu konuda bazı bilgiler verdi:
“Son dönemde öğrendiklerimize karar verirken seçici olmamız şart. Çok ciddi bir bilgi çokluğu ve kirlenmesi var. Açıkçası hem paramızı hem de zamanımızı verdiğimiz için neyi satın alacağımız da çok kritik. Her tarafta her konuda eğitimler var. Eğitimleri hazırlayan herkese, öğrenenlere de, öğretenlere de, platformlara da saygı duyuyorum ama..” diye başlayan Bahar Üner Anahmias devam etti:
“Evet bilgi demokratikleşti. Bilgi her yerde. Bu dönemde artık “Bilgi girişimcisi” olmak lazım. İlk kez mi duyuyorsunuz? Ben çok severek kullanıyorum Bilgi girişimcisi deneyimleri ve eğitimleri ile edindiği bilgiyi hizmet olarak sunan, paylaşan, ürüne döndüren kişidir. Kitap yazabilir, eğitim verebilir, seminerlere katılıp, konuşmalar yapabilir.
Bilgi paylaştıkça büyür. Doğru bilgiyi paylaşmak ve paylaştıkça büyüyen bilgiden iyi şeyler ortaya çıkması hepimizin dünyevi amacı olmalı.
Ben de dijital pazarlama ve markalarını dijital dünyada konumlandırmaları için bir sürü bilgi girişimcisine danışmanlıklar ve eğitimler veriyorum. Bilgimi paylaşıyorum. Bir Bilgi Girişimcisiyim.
İlk karşılaştığımdan beri de online eğitimlere hayranım. Uzun süredir kendimi “Hayat Boyu Öğrenci” olarak görüyorum. Dönem öğrenme ve öğrendiklerimizi adapte etme dönemi. İbrahim Tatlıses’in bir sözünü paylaşmak isterim: “Urfa’da Oxford vardı da, biz mi gitmedik?”. Açıkçası o gençken evet Oxford’a erişimimiz yoktu ama artık Oxford, Harvard, Yale, dünyanın tüm prestijli üniversiteleri bir tık uzağımızda. Öğrenmek isteyene her şey var. Şimdiki gençler çok şanslı. Girmeyi düşündükleri, hatta hayal edemeyecekleri bölümlerden ve programlardan haberdar olabiliyorlar. Tek şartı var; ingilizceye hakim olmak. İngilizce bilmeyene internette hayat o kadar da geniş değil. Kısacası beni de motive eden en önemli şey öğrenmek. Ölene kadar da değişmeyecek bir şey bu.
Biraz online eğitimin tarihçesinden bahsetmek isterim size. 21. yüzyıl, eğitim dünyasında büyük bir değişimi beraberinde getirdi. Öğretimin yalnızca bir sınıfın sınırları içinde olduğu günler çok gerilerde kaldı. Slayt projektörleri ve televizyon tabanlı sınıflar 1950’lerden beri kullanılmaktaydı. Bununla birlikte, dünyadaki çevrimiçi öğrenmenin ilk örneklerinden biri, ABD’deki Illinois Üniversitesi’nde 1960’da yapıldı. İnternet o zamanlar icat edilmemiş olsa da, öğrenciler bir ağ oluşturmak için birbirine bağlanan bilgisayar terminallerinden öğrenmeye başladılar.
Edindiğim bilgilere göre ilk tamamen çevrimiçi kurs 1984’te Toronto Üniversitesi tarafından sunuldu. 1986 yılında DOS ve Commodore 64 bilgisayarlarında kullanılmak üzere Elektronik Üniversite Ağı kuruldu. Üç yıl sonra, Phoenix Üniversitesi, hem lisans hem de yüksek lisans dereceleri sunan, tamamen çevrimiçi bir üniversite kurumu başlatan dünyadaki ilk eğitim kurumu olmuş. Bu öğrenmeyi insanların hayal bile edemeyecekleri kadar erişilebilir kılacak bir devrimin başlangıcıydı.
Benim dijital öğrenmeyi ilk duyduğum yer MIT (Massacusettes University of Technology) in açtığı online kurslardı. Sonra oradan Stanford Üniversitesi’nin Itunes Universitesi’nde verdiği kurslara rastladım. Böylesine erişilemez üniversitelerin derslerine erişmek paha biçilemezdi. Hem de dersler bedavaydı.
Bugün öyle bir yerdeyiz ki, instagramda yüzlerce, binlerce kursa, eğitime rastlıyoruz. Yetikin kurlsarı bunlar. Bazıları değerinin çok altında, bazıları ise çok üstünde. Önceden bir eğitim vermek için fiziki bir yere ihtiyaç duyulurdu. Şimdi artık bir bilgisayar, bir Zoom, Micrsoft Teams ya da Google Meet hesabı, olay tamamlanıyor.
Hala çok prestijli üniversitelerin derslerini sundukları Coursera, Edx gibi platformlarda dolaşıyoruz. Buralardaki kurslar için en önemli şartlardan biri ingilizce bilmek. Evet, bazı kurslarda alt yazı var, ama çoğu henüz Türkçe değil. İkinci önemli şart ise kursa kendini vererek, küçük sınavlarına girerek tamamlamak. Bir eğitimi tamamlarken motivasyon çok önemli. Kendi kendine motivasyonunu kaybetmeden eğitimleri tamamlayan insanlara “Otodidakt” diyorlar.
Öte yandan pek çoğumuz karşımıza çıkan ve tam da o sırada problemimizi çözmeyi vaat eden kursları veya eğitimleri bir tıkla alıveriyoruz. Google ve Instagram algoritmaları son dönemlerde neleri aradığımızın farkında, o nedenle küçük ve orta büyüklükteki bilgi girişimcilerinin hizmetlerini işte tam da zamanında karşımıza çıkarıyor. Fazla sorgulamadan, araştırmadan satın alıyoruz.
Gelecekte belki de Fizik dersini Einstein’dan alabileceğimiz, Elon Musk ile sohbet edebileceğimiz sınıflar olacak Metaverse Okul koridorlarında. Çok yakında. Torunlarım öyle eğitim görebilir belki de.
Günümüze dönersek, bugün eğitim seçerken ne yapmalıyız?
Sizlerden ricam bir eğitime kaydolurken aşağıdaki konuları sorgulayın:
– Fiyatı uygun olabilir ama içeriği nasıl?
– Eğitimi vereni önceden izleyebileceğiniz bir webinar, Youtube videosu vs. bir yer varsa, lütfen gidin bakın, izleyin. Bazen CV ler harika olabiliyor ama eğitim becerisi zayıf olabiliyor insanların. (Einstein ya da Elon Musk’ı sorgulamaya gerek yok zaten)
– Sadece para değil zamanınızı da harcadığınızı unutmayın.
– Bu eğitimi kim veriyor, referansları kim? Yorum var mı?
– Kendinizi bu eğitime adayabilecek misiniz? Öğrenmeye hevesli misiniz, yoksa çok çabuk geçebilir mi bu heves? Başkaları alıyor diye mi alıyorsunuz?
– Zamanları size uygun mu? Katılabilecek misiniz?
Çevremde duyuyorum; ucuz diye aldım, ne olacak ki? Evet ama ucuz alınan bir şeyin içinde ne kadar değer olabilir? Zamanımızın da değerli olduğunu unutmayalım. Eğitimi verenin de kim olduğunu sorgulayalım. Sadece çok iyi bir özgeçmiş yetmez, öğretme becerisi de önemli. Ben alacağım eğitimlerde kim vermiş ve kimler ne demiş mutlaka detaylı inceliyorum.
Yeri gelmişken çoğumuzun muzdarip olduğu bir konudan da bahsetmeden geçemeyeceğim. İlgilendiğimiz konuyla ilgili o kadar çok eğitim alabiliyoruz ki, bir türlü başlayamıyoruz. Bilgimize bilgi katarak en mükemmele ulaşmak istiyoruz.
Şunu söylemek isterim; en mükemmel diye bir şey yok.
Harekete Geçenler ve Harekete Geçmeyenler var.
Eskiden bilgi yoksunluğu vardı, şimdi bilgi fazlalığı var.
Esas eksik olan Odaklanma Eksikliği ve Harekete Geçme Eksikliği.
Hep kullandığım bir söz var, Paulo Coelho’nun:
“Tam bütün soruları bildiğinizi düşünürsünüz, sorular değişir.”