02 Ekim 2020 Cuma
Dünyaca ünlü iş insanı ve Dj.’lerden biri olan Gianluca Vacchi Oligark İstanbul’da muhteşem bir performansla unutulmaz bir geceye imza attı. Tarzı, kişiliği ve kendine has stili ile dünyanın önde gelen fenomenlerinden biri olan Giancula Vacchi’nin konuklara unutulmaz bir performans sunduğu gece büyük ilgi gördü.
Oligark İstanbul’da performans sergileyeceği günler önce açıklanan Gianluca Vacchi’yi izlemek için yoğun bir talep olurken gecede büyük bir izdiham yaşandı. Gianluca Vacchi’nin performansını izlemek için Galatasaraylı futbolcular Muslera ve İcardi, Nagihan Karadere, Sema Aydemir, Şenol İpek, Ahmet Selçuk İlkan, Şenol İpek ve Seçkin Piriler gibi isimlerde Olgark İstanbul’da bir araya geldiler.
Gianluc Vacchi gece yarısı DJ kabinine geçerken sabahın ilk ışıklarına kadar DJ kabininde kendisini izlemeye gelenlere unutulmaz dakikalar yaşatırken Vacchi yaptığı açıklamada, “İstanbul harika bir yer. Türkiye öyle daha doğrusu. Sefo’nun “İsabelle” şarkısı da muazzam. İcardi de bu gece bizimle olacak. Gece gelecek kendisi. Galatasaray takımı ile Türkiye’de şampiyon oldular. Tebrik ederim.” dedi.
Başarılı sanatçı Oktay Gürtürk söz ve bestesi Kayran Şerif’e ait olan bir dönemin efsane şarkılarından biri olan “Bi Kibrit Çaktım” adlı şarkıya yeniden hayat verdi.
Oktay Gürtürk’ün yeniden seslendirdiği şarkının yeni versiyonunun düzenlemesini Veysel Samanlıoğlu yaptı. Söz ve müziği ile dikkatleri hala üzerine çekmeyi başaran şarkının klip çekimi için kameralar karşısına Oktay Gürtük geçerken yönetmen koltuğuna da Mustafa Özen oturdu.
Prime Video’nun bu sezon en iddialı dizilerinden biri olan Citadel sonunda izleyicisi ile buluştu.
İlk sezonu 6 bölüm olarak izleyicisi ile buluşan dizinin yönetmenliğini sadece bir isim değil birkaç isim üstlenmiş. Anthony ve Joe Russo kardeşlerle birlikte Newton Thomas Sigel ve Jessica Yu imzalı dizide başlıca rolleri de Richard Madden, Priyarka Chopara Jones ve Stanley Tucci üstlenmişler.
Dizinin konusuna gelince Citadel küresel casus teşkilatıdır ve görevi ayırt etmeksizin tüm insanların emniyetini ve güvenini sağlamaktır. Bunu ciddi tehlike olarak gören Manticore sendikası tarafından 8 yıl önce yok edilmiştir. Citadel’in yok edilmesi sonrası geriye sadece profesyonel ve en üst düzey ajanları Mason Kane ile Nadia Sinh ile birlikte yönetici konumundaki Bernard Orlick geriye kalmıştır. Mason Kane ve Nadia Sinh’in hafızaları silindiği için normal bir hayat sürmek zorunda kalmıştır. Ta ki Bernard Orlick’in Manticore’un yeniden bir dünya düzeni yaratmaya kalkması üzerine Citadel tekrar küllerinden doğmaya başlar. Tekrar Nadya ve partneri Mason Kane bir araya gelirler ve Manticore’u ortadan kaldırmak için mücadeleye başlarlar.
Aslında dizi son zamanlarda klasikleşmeye başlayan kadın ve erkeğin partner olduğu ajanlık ve casusluk dizilerinden biri olmuş.
Diziyi izlemek istememin en büyük nedenlerinden birisi dizinin kadrosunda çok sevdiğim oyunculardan biri olan Stanley Tucci’nin olması.
Dizinin başrol oyuncusu olmasa bile varlığı ve oyunculuğu diziyi benim açımdan da olsa biraz kurtarmaya yetti.
Devamlı flashbellek “Geçmişle günümüz arasında gidip-gelme” yüzünden diziden ister istemez kopuyorsunuz. Farklı zaman dilimleri ve farklı yerlere dönüp sonra günümüze devamlı gitgel yapılması çok sık yapılmış.
Bond filmlerinden esinlenerek birkaç detay eklenen dizide Mason Kane takipçilerinden kaçarken karlık bir alanda tek bir komutla ayakkabısı bir anda kayak ayakkabısına dönmesi gibi.
Zaten bu tarz dizi ve filmler tamamen aksiyon ağırlıklı olur. Birkaç güzel döğüş koreografisi tabi ki dizide var. Ama bunların yanında saçma sapan dövüş sahneleri de bir o kadar var.
Citiadel uçakları Fas’a istedikleri gibi girip çıkabiliyor. Sanki babalarının tarlası misali. Rus denizaltısı su üstüne çıkartılıyor ve denizaltıya sızıp nükleer bombalar sökülüyor ama ne hikmetse denizaltıda bir tane bile Rus askeri veya personeli yok.
Evet dizi maalesef birçok saçmalığı da içinde barındırıyor. Aslında dizinin ilk başlarında “Kingsman” tarzı bir dizi olabilir mi diye düşünürken tabi ki “Kingsman” adlı filmi mumla aradım.
Hollywood stüdyolarından çıktığı alenen belli olan dizide mantık aramadan izleseniz dahi dizi size bir ajan veya casusluk dizisi tadı vermeyecek.
Son bölümde dizinin bir sonraki sezonundan kareler verilmiş. Bu da demek oluyor ki daha dizi yayına girmeden iki sezonluk anlaşma yapılmış.
Sonuçta vaktiniz varsa çekirdek çıtlatarak çok da pür dikkat kesilmeden izlenebilecek bir dizi olmuş. Hele ki aksiyon ve ajan filmlerinden biraz hoşlanıyorsanız sizin için biçilmiş kaftan. Malum bu tarz dizilerde öyle ahım şahım oyunculukta beklemeyen bir toplumuz.
Kamil Hızer / Magazinname.com
Bugünde bu senenin en çok beklenen yönetmenliğini Chad Stahelski’nin yaptığı başrollerinde Keanu Reeves, Laurence Fishburne ve Scott Adkins’in yaptığı John Wick serisinin son filmi olan John Wick : Chapter 4 filmini sizler için hem tanıtacağım hem eleştirilerde bulunacağım.
Filmin ana teması John Wick 4 büyük suç örgütünü yenmeye çalışırken yeni bir düşmanla yüzleşmek zorunda olan John Wick’in hikayesini konu ediyor. John Wick, High Table olarak bilinen suç örgütünü yenmenin bir yolunu keşfeder. Ancak özgürlüğünü kazanmadan önce, dünya çapında güçlü ittifaklar kuran ve John’un eski arkadaşlarını düşmana çeviren yeni düşmanı The Marquis’le yüzleşmesi gerekiyor. John, hayatta kalmak istiyorsa becerilerinin sınırlarını zorlamak zorundadır.
Tüm seriyi izleyen bir sinemasever olarak filmi aksiyon olarak değerlendirirseniz 10 üzerinden 10 puanı hak ediyor.
Ama filmi gerçekçi bir gözle izlediğinizde film anormal saçma sapan bir film olarak 10 üzerinden 3 puanı bile hak etmediği de bir gerçek.
O kadar çok mantıksız sahnesi var ki!
Hangisini yazsam diye düşünmedim değil.
John Wick artık neredeyse bir Marvel kahramanı oldu olacak.
Giydiği ceketi kurşun geçirmiyor, hadi bundan vazgeçtim gelen kurşunlar cekete bile zarar vermiyor.
Hadi kurşunlar cekete zarar vermiyor kısmını da geçtim ama madem cekete zarar gelmiyorsa gelen kurşunların sektiğini göstermiş olsalar da buna çok az da olsa eyvallah derdim.
John Wick ceketi ile böyle kurşunlardan korunuyorsa tabi ki düşmanlarının da ekstra aksesuarları olmalı diyen senarist ve yönetmen buna bir yöntem bulmuşlar.
John Wick’i öldürmek isteyenlerde kendilerine gelen kurşunlardan ya ellerindeki kılıçları kullanarak bertaraf edebilmeli , kolu ve dirseği ile gelen kurşunları durdurabilmeli olarak düşünmüşler ve filmi böyle kurgulamışlar.
Filmin finaline yakın kısımlarında 220 merdiveni çıkmak zorunda olan John Wick neredeyse merdiven başına bir adam öldürürken kendisine kurşun isabet etmiyor.
Tabi bunun yanında neredeyse en üst basmağa gelmişken aldığı darbe yüzünden o kadar merdiveni yuvarlanarak aşağı düşerken hiçbir yeri kırılmıyor.
Japonya’da çekilen bölümlerde hala yeraltı dünyasının Japon üyeleri samuray kılıçları kullanıyor. Yani tüm teknolojiye karşılık hala samuray kılıçları ile mücadele veriyorlar.
Aslına bakarsanız filmin gerçeklik anlamında elle tutulacak en ufak bir detayı yok.
John Wick’e bir kostüm giydirsen al sana bir Superman, Spiderman.
Filmde en büyük eksik John Wick’e bir kostüm giydirilmeden süper bir kahraman yaratmaya çalışmışlar.
Bu arada filmde fazla diyalog olmadığını da söylememe gerek var mı bilemem?
Ama bir diyalog varsa bir dahaki diyaloğa kadar en az 20 adam mortingen.
Fransa’nın göbeği Paris’in en işlek caddesinde onlarca araç parçalanıyor, yüzlerce adam ölüyor ama Fransa polisi ortada yok.
Filmde iyi bir oyunculuk arıyorsanız bana göre mumla aramak zorundasınız.
Ama dövüş sahneleri, muhteşem dövüş koreografi, arıyorsanız neredeyse filmin ilk dakikasından son dakikasına kadar göreceksiniz.
Ah! Ah! Ah!
Bazı yazılarımda hep söylerim.
Biz yıllarca boşuna Cüneyt Arkın’ı filmlerini ti’ye almışız.
Allah mekanını cennet eylesin, nurlar içinde yatsın ama bu tarz filmleri izledikçe çok büyük haksızlık ettiğimi düşünmekten kendimi alamıyorum.
Kamil Hızer / Magazinname.com
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.