100 Yıl Önce Kazanılmış Bağımsızlığın Elimizden Kayışının 90. Yılı mı?

100 Yıl Önce Kazanılmış Bağımsızlığın Elimizden Kayışının 90. Yılı mı?

Hepimizin çocukluğu yedi düvele karşı kahramanca verdiğimiz bağımsızlık mücadelemizi anlatan destansı hikayeler dinleyerek geçti. “Tarih, tarihimiz de diyebiliriz” Büyük acılar çekerek, kan ve gözyaşı ile yoğrulmuş mücadelemiz. Başta, önderimiz Mustafa Kemal ve yol arkadaşlarının ve adını dahi bilmediğimiz bu uğurda kanlarını döken Şehitlerimizin anısı önünde saygı ile eğiliyorum. “Saygı ile Eğilmek” için Atalarımızın bizlere bıraktığı mirası ve şuuru düşününce pek de hafife alınır bir saygı göstergesi olmadığı anlaşılır.

Peki başka? Başka hangi durumlarda saygı ile eğilme gereği duyarız mesela? Kimi inanç sahipleri ibadet gereği Tanrı huzurunda eğilir, kimi dalkavuklar çıkar beklentisi içinde oldukları kimselerin. Biz Tiyatro sanatına emek veren insanlar da seyircimizin, bizi izlemeye gelen milletin önünde eğiliriz. Ustalarımızdan öğrendiğimiz ilk bilgidir seyirciye saygı zira dekor, sahne, metin, oyuncu hiçbiri olmasa da olur Tiyatro. Yalnızca seyirci yani seyre gelen insan olmazsa olmaz. Bu sebeple seyircimiz mesleğimiz kadar önemli ve değerlidir, aşk ile eğiliriz huzurunda. Onurlu ve ilkeli tüm Tiyatro emekçilerinin de hemfikir olduğundan kuşkum yok. Dionisos dan beri süren bir gelenektir seyirciye duyulan sadakat ne majestelerine ne politikacılara ne de para babalarına, “Yaşasın tam bağımsız ve özgür Tiyatro”

Saygıdan bu kadar söz etmemin nedeni elbette ki okuyucuda bir sempati yaratmak veyahut ülkemizi sarıp sarmalamış olan sosyal çürüme değil. Bu çürümeyi ve etkilerini milletçe iliklerimize kadar yaşıyor istemesek de sonuçlarına katlanıyoruz. Bundan uzun zaman önce AKP nin yönettiği bir belediyede Tiyatro emekçilerinin davet edildiği bir toplantıya katılmıştım. Beni de bu toplantıya davet etmiş olmaları ilginç geldiği için meraklanıp gitme kararı aldım. Her ne kadar inanamasam da Tiyatronun sorunları, çözüm önerileri vs gibi konularda görüş alacaklarını umarak tüm iyi niyetimi kuşanıp gittim. Ana motivasyonum “bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterirdi” Özel bir toplantı olduğundan konuyu yer ve isim belirtmeden anlatmak istiyorum. Kültür müdürü olan hanım efendi (aynı zamanda başkan yardımcısı) bir araya gelmiş Tiyatro emekçilerine çay ve simit mönüsünden oluşan kahvaltı sofrasında garnitür olarak şu sözleri sarf etti; Belediyemizin bünyesinde 13 tane kültür merkezi bulunmaktadır. Sizler bu merkezlerdeki sahnelerde oyunlarınızı oynuyorsunuz. Bu yıllardır böyle biliyorum sizler bu salonların sizlerin olduğunu düşünüyorsunuz. Ama bu salonlar sizin değil belediyenin, bizim salonlarımız. Bu konuyu artık böyle görmenizi istiyoruz. Sanırım yaklaşık 20 kadar Tiyatro emekçisi vardı toplantıda ve duyduklarımız karşısında yaşadığımız kısa şokun ardından şaşkınlığımızı gizleyip bir umut tam olarak ne demek istiyorsunuz diye sorduk. Salonların mülkiyeti elbette belediyeye ait Tiyatrolar sembolik kiralar ödeyerek bu salonların kullanım hakkından faydalanıyor ve bunu da oyunlarını sergileme amacı ile kullanıyor. Salonlar sizin değil bizim demek ne demek di ki? “Buralarda fazla dolanmayın artık Tiyatro sahneleri ile ilgili farklı tasarruflarımız var mı demek istiyorlardı” Saat buya, iki defa doğruyu da gösteriyor olsa “bozuktu” Harnâme şiiri geldi birden aklıma, bir eşek var idi zaif ü nizar, boynuz ummuş kulaktan olmuştuk anlayacağımız. Mesajı almış, karşılaştığımız küstahlığın küskünlüğü ile dağılmıştık. Fikir değil fikrinizi alıp gidin toplantısıydı bu, kirli siyaset ve gerici zihniyet bağırsaklarını temizliyordu. Şaşırmadım, öfkelendim sadece, elleri kirli bu insanlar artık ellerindeki kiri yüzlerine bulaştırmaktan utanmıyor, bizi alıştırdıkları gibi takiyye yapmaya dahi ihtiyaç duymuyorlardı. Belki de hayatında hiç Tiyatro oyunu izlememiş biri, adı kültür olan bir müdürlüğün başına getirilmiş, hayata Tiyatro penceresinden bakan insanlara, camı örtün cereyan yapar diyordu.

Neyse ki Tiyatro perdesi kapanmaz oyun devam eder… (Kadıköy hariç) Zaten en çok da CHP belediyelerinin kültür merkezlerinde oynuyoruz oyunlarımızı. (Kadıköy hariç) Kültür müdürlerinin kültürsüz olmadığı, yüzü Cumhuriyet değerlerine dönük bu yerler kendimizin hissettiğimiz yerlerdi. (Kadıköy hariç) Bir telefonla oyun programı, prova takvimi belirleyebiliyoruz.   (Kadıköy hariç) Ekonominin zaten kötü olduğu bir dönemde tiyatro biletlerimiz daha ucuz olabilsin diye sembolik fiyatlarla sahne kiralaya biliyoruz. (Kadıköy hariç) Araya bir tanıdık koymadan tüm diğer Tiyatrolarla eşit muamele görüyorduk. (Kadıköy hariç)

CKM (Caddebostan Kültür Merkezi), Kozzy (Kozyatağı Kültür Merkezi) gibi sahnelerde oynamak, seyircimizle bu salonlarda buluşmak için nasıl bir torpil bulmamız gerektiğini maalesef ki henüz çözemedik. Konu daha basit anlaşılabilsin diye sizlere kısaca prosedürü anlatayım önce. Tüm tiyatrolar belediyenin sitesi üzerinden bir başvuruda bulunur. Başvurular gizemli bir değerlendirmeye alınız. Değerlendirme kriteri nedir neye göredir maalesef bunu hiçbir Tiyatro bilmez. Keyfi bir liste hazırlanır ve bu listede Kadıköy belediye salonlarında o yıl oyun oynayabilecek tiyatrolar açıklanır. Fakat bu liste oyun oynayacağınız anlamına gelmez. Önce oynamak istediğiniz salon yetkilisi ile görüşürsünüz. Yetkili listeye bakar eğer uygun bir boşluk varsa size o vakti rezerve eder. Ödemesini yapar günü ve saati geldiğinde oyununuzu oynarsınız. Fakat CKM ve Kozzy salonlarında oynamak için o listede olmanız yetmez. Bu salonların yetkilileri ayrı bir parametre ile çalışır. Şimdiye kadar konuştuğum onlarca meslektaşım neredeyse aynı şikayetleri benzer cümlelerle tekrarladı. CKM mi imkansız, mümkün değil, hiç boşuna uğraşma, arama bile zamanına yazık, orada müdire .….. hanım var çok ters, defalarca konuştuk mümkün değil vs vs…  Fakat bu salonda henüz hangi oyunu oynayacağı bile belli olmayan organizatörlerin önceden rezerve edilmiş günleri var? Aynı Tiyatronun sezon içerisinde oynadığı veya oynayacağı birden fazla oyun var. Kültür merkezleri halkın ortak malı Tiyatro eserleri de ortak değeridir. Hiç kimsenin keyfi uygulamalar yapma hakkı olamayacağı gibi bu keyfiyete göz yummak da ahlaksızlıktır.

Buradan Kadıköy belediyesi yetkililerine açık çağrıda bulunuyorum. Bu keyfi uygulamalara bir son verin. Tiyatro başvurularını şeffaf bir şekilde paylaşın varsa tahsis kriterleriniz açıklayın. CKM yöneticisi ve uygulamaları ile ilgili bir inceleme başlatın varsa bir usulsüzlük adaletsizlik ivedi olarak çözün. Tiyatro salonlarını organizatörlere değil bizatihi Tiyatrolara tahsis edin. Zaten sayısı yetersiz olan Tiyatro sahnelerini çok amaçlı salon olarak görmekten vazgeçip amacına uygun Tiyatrolara tahsis edin. Hiçbir sanatçıyı siyasi gücü ne olursa olsun personelinizin keyfi uygulamaları ile muhatap etmeyin.

Saygılarımla…

Bir yanıt yazın