Beyaz Kelebekler’in hazin öyküsü!

Beyaz Kelebekler’in hazin öyküsü!

Ülkemizde müzik grupları olarak müziğimize damgasını vuran grup sayısı neredeyse bir elin parmakları kadar azdır. MFÖ, 5 Yıl Önce 10 Yıl Sonra, Beyaz Kelebekler.

Evet bu yazımda Türk pop müziğine büyük damgasını vuran bir gruptan bahsedeceğim. Hani Hababam Sınıfı serisini izleyip hatırlamayanız yoktur. Hababam Sınıfı Uyanıyor filmini finalinde “Ateş Böceği” şarkısını hatırlamayan nesil yoktur sanırım.

Evet başta “Ateş Böceğim” olmak üzere “Sen Gidince” ve bunun gibi onlarca şarkıya imza atan özellikle Hollanda olmak üzere birçok ülkede şarkıları aylarca listelerde kalan Beyaz Kelebeklerin hazin öyküsünü sizlerle paylaşacağım.

Yazarken hazin bir öyküyü mü, yoksa kaderi mi veya nazarın bir hayatı bu kadar etkileyebileceğini mi anlatacağımı açıkçası bilemedim.

Gelelim öykümüzün kahramanları Beyaz Kelebekler grubuna. Beyaz Kelebekler dönemin en önemli isimlerini de yetiştiren Kabataş Lisesi’nde okuyan Rıfat Eke, Altan Eke, Ender Akacan, Behzat Kutlubağ ve Bülent Ortaç tarafından 1964 yılında kuruldu.

Bu yazımda hazin bir öykü mü, kader mi, yoksa nazar mı anlatacağımı bilemedim? Nazar veya kaderden olsa gerek. Kimileri kör kurşuna hedef oldu, kimileri trafik kazasında yanarak can verdi, kimileri ise çok erken veda etti. Hüznün, üzüntünün, kaybedişlerin, gözyaşlarının ve kara haberlerin üst üste geldiği, felaketlerin eksik olmadığı bir müzik grubunun trajik öyküsü bu.

Tabiri caizse, üzerlerinden ölü toprağını hiç atamadılar. Siz, onların plak ve kasetlerini ailenizin koleksiyonundan hatırlıyor olabilirsiniz ya da belki Hababam Sınıfı sayesinde tanıdınız veya böyle bir grup olduğundan haberiniz bile yok.

Kabataş Lisesi’nde okuyan Rıfat Eke, Altan Eke, Ender Akacan, Beysat Kutlubay ve Bülent Ortaç tarafından 1964 yılında kurulan Beyaz Kelebekler grubu, “Sen Gidince”, “Bak Neler Oldu”, “Kalbimin Ucu Uyandı Tutuştu”, “Ateş Böceği”, “Gençlik Başımda Duman”, “İlk Aşkım İlk Heyecan”, “Kovalık Kaçan Ateş Böceğim Misin”, “Kar Kaşlı Yar” ve “Bütün Aşklar Tatlı Başlar” gibi şarkılarıyla dünyaca ünlü olmuştu.

Hollanda’da bile şarkı listelerinde aylarca zirvede kalmışlardır. “Meleğim, hoşum, aşkınla sarhoşum”, “Bütün Aşklar Tatlı Başlar” gibi şarkılarıyla Anadolu turneleri, Avrupa konserleri derken sahnelerin tozunu alıp şarkılarıyla dillere pelesenk olurlar. Ancak bu grubun öyle dramatik bir hikayesi vardır ki, yürekler dayanmaz. Grup, 1964 yılında kurulduğunda 5 kişiydi. Daha sonra aralarına 7 yaşındaki gitarist Ercüment Ateş’i ve solist Ayşe Sütçü’yü aldılar. Zamanın gazetelerinin promosyon çekilişlerinde konser vermeye başladılar.

Ünlü müzisyen Turgut Akyüz’ün aralarına katılmasıyla profesyonel müzik hayatına geçtiler. 1967 yılında solistleri Ayşe Sütçü evlenip müziği bırakınca, yeni solist olarak Azize’yi aldılar. 1968’de, Azize’nin solist olduğu dönemlerde, İran Şahı’nın davetlisi olarak sarayda 14 gün kalıp konser verdiler.

1969 sonlarında ise solistleri Azize, Orhan Gencebay ile evlenerek müziği bırakır ve gruptan ayrılır. Azize’nin yerini doldurmak içinse Ülkü Üstü’yü solist olarak alırlar. 1970’e büyük ümitlerle girmişti Beyaz Kelebekler; 6 yılın meyvesini toplamak üzereydiler. Gruptaki müzisyen sayısını 6’dan 7’ye çıkarmışlardı. İstanbul’un en büyük gazinolarında sahne alıyorlar, her gün binlerce müziksevere neşe dağıtıyorlardı. 18 Ocak 1970 Pazar gününe kadar…

Her şey Beyaz Kelebekler’in istediği gibiydi. Zirveye doğru emin adımlarla tırmanıyorlardı. Fakat Pazar gününü Pazartesiye bağlayan gece bir felaket yaşandı. Beyaz Kelebekler, Pazar gecesi Maksim’deki programlarından sonra iki otomobile binmiş, Adapazarı’ndaki konserlerine gidiyorlardı. Öndeki otomobilde menajerleri Turgut Akyüz, Ercüment Ateş ve Ender Akarcan vardı. Arkadaki Chevrolet’de ise Altan ve Rıfat Eke kardeşler, Behsat Kutlubay, topluluğun kadın solisti Ülkü Üst ve Bülent Ortaç bulunuyordu. Eşme köyüne kadar yolculuk gayet iyi geçmişti; şakalaşıyor ve konseri konuşuyorlardı. İşte tam bu sırada, saat 01.15’te, Azrail bir kamyonun içinde Beyaz Kelebekler’in önüne çıktı. Şoförün bütün gayreti boşunaydı; korkunç bir fren sesi, kaygan caddede Chevrolet’in kamyonla alt alta, üst üste şarampole yuvarlanışını durduramadı.

Şoförün ve diğer iki Beyaz Kelebek üyesinin kurtulmasında, kamyon şoförünün büyük cesareti rol oynamıştı. Çarpışmadan sonra şarampole yuvarlanmasına rağmen, kamyonun dışarı fırlayan şoförü, yanan aracın yanına yaklaşarak ellerinin yanmasına aldırış etmeden şoför arkadaşını ve diğer iki Beyaz Kelebek üyesini dışarı çıkarmayı başarmıştı.

Üç Beyaz Kelebek baygın halde olduklarından, bu sırada alevler de etrafı iyice sardığında maalesef kurtulamamışlardır. Doktorların verdiği bilgiye göre, üç Kelebek yanmasaydı da kurtulamayacaktı. Zira arkada oturan Behsat Kutlubay’ın vücudu kazanın olduğu anda boynundan kasıklarına kadar yarılmıştı. Altan ve Rıfat Eke’nin de kafatasları parçalanmıştı. Altan 24, Rıfat ise 27 yaşındaydı. Bu üç pırıl pırıl genç, Beyaz Kelebekler’in her şeyiyle aynı okulda, Şişli’deki Özel İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okuyorlardı. Geleceğe ümitle ve güvenle baktıkları bir dönemde, ecel onları sahnemizden apar topar alıp götürmüş, arkadaşlarını ve tüm Türkiye’yi tarifsiz bir acıya boğmuştu.

21 Ocak günü Şişli Camii hıçkırığa döndü. Beyaz Kelebekler’in cenaze törenine ilgi çok büyük olmuştu. Şişli Camii’nin avlusu tamamen doldu, iğne atsan yere düşecek yer kalmamıştı. Koskoca avluda üç musalla taşı, üç tabut, üç imam vardı. Geride kalan Beyaz Kelebekler üyeleri tabutlara kapanmıştı. Menajerleri Turgut Akyüz’ün gözleri kan çanağı gibiydi, yüzü sapsarı, başını da anlamsızca sallayıp duruyordu. Dudakları kıpırdıyor ama ne söylediği anlaşılmıyordu. Küçük gitarist ve darbuka çalan Ercüment Ateş ise kelimenin tam anlamıyla perişan bir haldeydi. Ağlayanlar yalnız Beyaz Kelebekler değildi, bütün İstanbul gözyaşı döküyordu.

İstanbul’un en uzak semtlerinden Küçükçekmece’den, Soğuksu’ndan, Kartal’dan, Pendik’ten, Çatalca’dan hatta yakın illerden Tekirdağ’dan, İzmit’ten, Adapazarı’ndan, Çorlu’dan gelenler vardı. Otobüsler, minibüsler, otomobiller tutmuşlar, Şişli Camii’ni hatta Şişli Meydanı’nı doldurmuşlardı. Şişli Camii’nin minarelerinden yükselen ezan sesleri, kılınan cenaze namazı, İmam Saadettin Evginer’in dokunaklı sesiyle yaptığı dualar ve tabutların sırayla camiden çıkışları gözyaşı, hıçkırık, feryatlara neden oldu. Bayılanlar oldu. İlk durakları öğrenimlerini yaptıkları İktisadi ve Ticari İlimler Yüksekokulu oldu…”

Son durakları İsa Feriköy Mezarlığı oldu. Feriköy mezarlığında yan yana üç mezar kazıldı. Artık ne fülüt, ne kaval ne de gitar sesi vardı. Derin bir sessizlik içinde, üzerlerine kara kara, ıslak topraklar atılıyordu. Bu topraklara konan çelenklerdeki karanfiller, güller, orkideler ve kasımpatılar, ölenle ölünmez sözünü anlamsız kılıyordu. Özellikle Behzat Kutlubağ’ın annesi, babası ve akrabaları, geride kalan Beyaz Kelebekler üyeleri ve iki çocuğunu bir anda kaybeden, hayata tutunacak bir dalı kalmayan Rıfat ve Altan Eke kardeşlerin göz yaşı dökmekte olan annesi Vasfiye Eke için bu sözler boş bir teselliydi. Vasfiye Eke, talihsiz bir kadındı. Kocasını yıllar önce kaybetmiş, şimdi de Adapazarı yolunda iki yavrusunu baharından koparıp götürmüştü. Ana yüreği bu acıya nasıl dayanabilirdi ki? İşte böyleydi Beyaz Kelebekler’in o dayanılmaz kaza öyküsü. Şimdi onlar, kez tadına doyum olmayacak bir öyküye dönüşmüşlerdi.

Yıl 1975 olmuştu. Kaza sonrası geçen beş yıl, Beyaz Kelebekler için zorlu bir süreç olmuştu. Ancak, grubun kaptanı Turgut Akyüz, pes etmeyi düşünmüyordu. ‘Zor günler geride kaldı artık. Önümüzdeki günlerde kendimizi kabul ettirmek için çok sıkıntılar çektik, çok iyi biliyorsunuz. İnşallah bir gün Avrupa sahnelerine çıkarsak, o günleri hatırlar ve yazarsınız,’ diyerek grubu yeniden ayağa kaldırmıştı. Yeni solistleri Sevil Özyurt ile birlikte, ilk konser turunu Hollanda’da gerçekleştirmeye hazırlanıyorlardı.

Hollanda’daki konser serisi, Beyaz Kelebekler için büyük bir dönüm noktası oldu. 16 konserlik tur, beklenenden çok daha başarılı geçti. Tesadüf bu ya, tam da bu sırada Hollanda’nın Lahey kentinde uluslararası bir müzik festivali düzenleniyordu. Beyaz Kelebekler de bu festivale davet edildi. Lahey’deki performansları, izleyenleri büyüledi. Festivalin en sevilen ve en çok alkışlanan ekibi onlar oldu. Şarkıları, Hollanda listelerinde aylarca zirvede kaldı ve Beyaz Kelebekler, isimlerini unutulmazlar listesine yazdırdı. Bu başarı, grubun yeniden doğduğunun bir kanıtıydı.

Hollanda’da söyledikleri “Sen Gidince Bak Neler Oldu” şarkısı o yıl plak oldu ve Avrupa’nın birçok ülkesinde yankılandı. Bu sayede ilk defa bir Türk topluluğu Avrupa müzik listelerine girme başarısını gösterdi. Hollanda turnesinin ilk yıllarında solistlik yapan Sevil Özyurt’un ardından, bu şarkıyı plakta söyleyen ve meşhur eden Semra İleten olmuştu. Ne yazık ki, hayatın acımasız cilvesi bir kez daha Beyaz Kelebekler’i vurdu. Sevil Özyurt, 18 Ocak 2018 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Her şey güzel giderken, bu kez de grubun kaptanı Turgut Akyüz, talihsiz bir şekilde hayata gözlerini yumdu

16 Mayıs 1983 tarihinde büyük bir acı yaşandı. Gazino dünyasının ünlü isimlerinden biri olan Stardust gece kulübü sahibi Turgut Akyüz, Abbas Heybetli tarafından tabancayla vurularak hayatını kaybetti.

Olayın nedenleri konusunda birçok iddia ortaya atıldı. Bu iddialar arasında, gazino patronlarının Gönül Yazar’a sahne boykotu uygulama kararı almasına rağmen Turgut Akyüz’ün bu kararı hiçe saymasının olayı tetiklediği öne sürüldü.

Abbas Heybetli ise tutuklandıktan sonra yaptığı açıklamada, yengesi Muazzez Abacı’nın seslendirdiği “Yasemen” şarkısını o gece Gönül Yazar’ın söylemesine dayanamadığını belirtti. Şarkının Muazzez Abacı ile özdeşleştiğini ve Gönül Yazar’ın bu şarkıyı söylemesinin kendisini çok kızdırdığını ifade etti. Turgut Akyüz’ü uyardığını ancak onun sert bir şekilde müdahale etmesi üzerine kontrolünü kaybettiğini söyledi. Heybetli, “O akşamki bir öfke, her iki tarafın da hayatını olumsuz etkiledi” dedi.

Olayın en çok etkilediği isimlerden biri olan Gönül Yazar, sinir krizi geçirdi. Onu yatıştıran isim ise Sezan Aksu oldu.

Turgut Akyüz’ün ölümü, Bülent ve Ender Akın kardeşleri de derinden yaraladı. Müzik hayatlarına ara veren kardeşler, “Ne zaman bir şeyler yapıp başarılı olsak, sevdiklerimiz bir bir bizden ayrılıyor” diyerek yaşadıkları acıyı dile getirdiler.

Hababam Sınıfı filmlerinde yer alan şarkılarıyla hafızalara kazınan Bülent ve Ender Akın’ın hayatları, bu acı olayla birlikte bambaşka bir boyut kazandı. Seyirciler, filmlerdeki eğlenceli sahneleri izlerken, oyuncuların yaşadığı derin acıları fark etmeye başladı. “Sen gidince bak neler oldu” sözü, bu durumun en çarpıcı ifadesi oldu.

Milyonların kahkaha atarak izlediği Hababam Sınıfı filmleri, aslında derin öyküler barındırıyordu. Ölümsüzleşen eserleriyle günümüze ışık tutan bu şarkıların altında yatan derin acılar, seyircileri duygulandırdı. Ne zaman dimdik ayağa kalksalar, ansızın dalları kırılan ruhlarına ferahlığı, hayatlarına renkleri, gönüllerine nostaljiyi bırakıp bizlerden tek tek kopup giden birer Beyaz Kelebek gibiydi.

Kamil Hızer / Magazinname.com

Bir yanıt yazın