Uzman klinik psikolog ve yazar Gökhan Çınar, katıldığı bir televizyon programında tüm ülkeyi yasa boğan Kahramanmaraş merkezli deprem felaketinin üzerinden ruhsal travmalara karşı değerlendirmelerde bulundu. Toplumsal yasta olduğumuzu bildiren Gökhan Çınar, dayanışma ile bunu aşabileceğimizi ve psikolojik desteğin bu süreçten sonra çok daha önemli olduğunun altını çizdi. Uzman klinik psikolog açıklamalarını şu şekilde sürdürdü.
“DAYANIŞMA İLE AYAKTA KALMAYA ÇALIŞIYORUZ.”
‘’Toplumsal bir travmanın içinden geçiyoruz. Kolektif travma dediğimiz aynı zamanda toplumsal yas olarak da adlandırdığımız yoğun bir süreci yaşıyoruz. Deprem bölgelerinde depremin etkilerine direkt olarak maruz kalan insanlar bunu doğrudan hissederken biz de aslında bütün bir toplum olarak şu anda bu travmanın etkilerini onlarla birlikte yaşıyoruz. Bu etkilerle beraber de yaşadığımız üzüntünün ve acının ortasında ayakta kalmaya çalışıyoruz. Hepimiz kendi hikayelerimize veya öykümüze göre tepkiler veriyoruz. Ama ortak olan şey acı ve acıyı da hafifletebilecek tek şey ise dayanışma. Biz şu anda toplumca ve ülkece bu acının orta yerinde dayanışmayla ayakta kalmaya çalışıyoruz.’’
“PSİKOLOJİK DESTEK BU SÜRECİN EN ÖNEMLİ UNSURU.”
‘’Felaketin sonrasında benim gördüğüm kadarıyla hızlıca bölgelerde ya da elinden ne gelebiliyorsa yapmaya çalışan insanlar oldu. Aklına mukayyet olabilmek için dua edenler var. Özellikle hayatta kalma suçluluğu dediğimiz suçluluk hissiyle beraber dona kalanlar ya da bununla beraber iştah, uyku gibi temel ihtiyaç duyduğumuz şeylerden kopmaya başlayanlar var. Bu acılarla baş edemediği için bir savunma mekanizması olarak duyarsızlaşanlar, hissizleşenler, hiçbir habere veya gündeme bakamayanlar var. Öfkesi yoğun şekilde tetiklenenler var ya da çok ciddi bir çaresizlik hissinin içinde kalanlar var. Depremin ilk zamanlarında zamanda donmuşluk hissi yaşanır buna direkt olarak maruz kalanların dışında bizler de deprem anından bu yana sürekli bu durumu yaşarız. Bütün bu tepkilerin hepsi belli bir oranda travmatik, şok edici, dehşet verici bir olay yaşandıktan sonra hele ki destek mekanizmalarına güvenemediğimiz yerlerde ve zamanlar olduğunda bu hepimiz için aslında akut stres reaksiyonları göstermeye başlar. Hepimiz aslında şok edici ani doğal bir afete karşı bütün bunları yaşıyorsak normal tepkiler veriyoruz demektir. Çünkü böyle bir felaketin içerisinde olduğu gibi hayata devam edebilmek ve bunu hissetmemek zaten insani, vicdani bir tarafın mekanizmamızda çalışmadığını gösterirdi. Akut stres reaksiyonlarının zaman geçtikçe devam ettiğini, haftalar geçtikten sonra aslında tüm bu içine saplandığımız zorlu duygulardan kurtulamadığımızı, her birimiz her ne yaşıyorsak, bütün bunları gözlemliyorsak orada aklımıza travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gelmeye başlıyor. O yüzden bu duyguların devam ettiği süreç içerisinde tabii ki her bir bireyin yardım alma hakkı var. Bu dönemde de her bir bireyin ruh sağlığı desteği almasında da bütün sistem bize destek olmalı. Özellikle maddi manevi hepimiz Türk Psikologlar Derneği ilk günden beri sahada ve saha dışında bunun için uğraşıyor. Hepimiz bu destek sisteminin içerisinde olmalıyız. Çünkü bazılarımızı deprem sarstı ve çok etkiledi. Bazılarımızın da geçmişte engellediği yasları erteledikleri ya da bastırdıkları travmatik deneyimleri de ortaya çıkarttı. Ölümlü olduğumuzu gördük. Kırılabilir olduğumuzu gördük. Zor bir koşulla baş başa kaldığımızda yalnız bırakabildiğimiz, yalnız bırakılabildiğimiz örnekler gördük maalesef. O yüzden de tetiklenen çok fazla duygumuz var. Bunu umutsuz bir yerden söylemiyorum. Bunu birlikte iyileşebilmeye ihtiyacımız olduğu için söylüyorum. Nasıl ki biz depremin ilk günlerinde hep beraber afet koordinasyon merkezlerinde hepimiz önce insanları hayatta tutmak için uğraştık, sonrasında da temel ihtiyaçları karşılamak için uğraştık ve uğraşıyoruz. Buna devam etmeli ve bu süreçlere ek olarak psikolojik destek hareketi başlatmalıyız. Üçüncü ve önemli aşamalardan bir tanesi psikolojik olarak destek alabilmek.’’
“TOPLUMSAL BİLİNÇ VE DAYANIŞMA HER KÖYE ULAŞMALI.”
‘’Şu an canını, ailesinden birini, tanıdıklarını kaybeden insanların kayıp ve yasları var. Eşyasını, evini, varlığını, aidiyetini kaybeden insanların da kayıp ve yasları olacak. O yüzden de acı aslında çok bütünsel olarak bakmamız gereken bir yer burada. Bu dönem yaşadıklarını anlatanların gözlerinin içine bakarak dinlemeye çalışmamız lazım. Bir travmayı daha uzun etkili ve daha onarılmaz yapan şey destek görememektir. Zor şeyler, korku, öfke ve şok yaşayan insanın bedensel veya ruhsal bütünlüğünü bozan olaylarda destek alabilen insanların iyileşme umudunun daha iyi olduğunu biliyoruz. Evet ilk günden beri özellikle birçok gönüllü bu ülkenin yüzlerce genci, elbette ki devlet birimleri, AFAD görevlileri, Ahbap gönüllüleri gibi birçok STK herkes gibi canından kanından oraya yardım yapmaya çalıştı. Ama biliyorsunuz ruhsal olarak da öyledir. Bütünsel olarak da öyledir. Koordine edilmeyen yardım ve destek çaresiz bırakır insanları. Nokta nokta bütün köylerdeki insanların hem ihtiyaçlarına hem kayıplarına hem psikolojik ilk yardım anlamında ruhsal desteklerine bakılması lazım. Destek görememek travmayı daha uzun süreli yapacak. O yüzden de eylem lazım. Harekete geçmek lazım. Haklı olan insan sorumluluk almadıysa o haklılığın bu ülkeye ya da bu insanlara ne faydası var. O yüzden de toplumsal bilinç, dayanışma dediğimiz şey şu an her bir noktaya ulaşmalı.’’
“AHLAKİ ÇÖKÜNTÜLERE KARŞI ÖNLEM ALMAMIZ GEREKİYOR.”
‘’Kayıpları kimse geri getiremez. Ama özellikle duygusal telafi amaçlı, destek amaçlı ihtiyaçların karşılanması gerekiyor. İnsanlar üşüyorlar, insanlar barınmak için alan arıyorlar. Çocuklarımız hasta. Biz bu ülkenin her çocuğundan sorumluyuz şu anda. Vicdanen bu bütünün bir parçasıyız. Zaten sadece travmayı değil ihmal edilmişliği yaşıyoruz belli bir alanda. Şu anlamda söylüyorum. Elbette arada felaketler oldu. İzmir depremi gibi ama iki büyük yıkıcı depremin arasında yirmi dört yıl var ve bu yirmi dört yıl boyunca hepimiz depreme hazırlıklı olmalıyız, depreme hazırlıklı olmalıyız diye konuştuk. Kuşaklar büyüdü yirmi dört yıl içerisinde. Haksızlığa uğramış hissinin yarattığı çaresizlik de var üstümüzde. Biliyor musunuz? Bu da psikolojik. Bu anlattığım şey toplumsal olmanın çok ötesinde. Politik zaten hiçbir şey söylemem ben bir ruh sağlığı uzmanıyım. Bu da aslında ruh sağlığıyla birebir ilgili. Bir travmayı daha çok tetikleyecek şey uzun süre boyunca insanların, ‘Bize yardım edin. Bizim güvenliğimizi sağlayın. Bir tehlike geliyor.’ demesine rağmen o tehlikeye boyut ne olursa olsun bir şekilde önlem alınmamış olmasıdır. Bir diğer travmatik etki de ahlaki çöküntü. Diyorlar ya nakliye için paralar ödüyoruz, fiyatlar artıyor. Başka bölgelerde ev kiralarını arttıranlar var. Deprem bölgesine yardım götürmek isteyen gönüllülere içecekleri çorbayı on katına satanlar var şu anda. İnsanların olan umudunu alır bu ahlaki çöküntü. Evet kötü de iyi de var insanlar arasında. Kriz zamanlarında kötülük de yayılır. Karanlığına yenilen insanları görmezsek suçluları cezalandırmazsak, önlem almazsak ahlaki çöküntü de insanlara uzun vadede zarar verecek.’’
“İNSANLARIN ÖFKESİNİ GÖĞÜSLEYEBİLMELİYİZ.”
‘’Hepimizin ve yetkililerin insanların her duygusunu duyması gerektiğini düşünüyorum. Böyle bir travmatik bir durumda yakınlarını kaybederek ya da yaralanarak ya da depreme bu kadar yakından maruz kalarak yaşayan herkesin öfkesi normal, korkusu normal, isyanı, umutsuzluğu normal. Özellikle bütün birimlerdeki herkesin en üste kadar, bütün gönüllülere kadar o öfkeyi göğüsleyebilmemiz lazım bizim. Önemli olan vicdanın sesini dinleyebilmek. Bunu herhangi bir yerden başka bir yerden okumak değil. Bu insanların öfkelenmesi şu an çok normal. Çok üzgünüm. Bir ruh sağlığı uzmanı olarak çok acı çekiyorum. Çünkü insanım hepimiz gibi. Bu felakette görevini yaparken içi kan ağlayan ama güç vermeye çalışan insanlar var. Üzüntümüz çaresizliğe dönüşmesin diye dayanışmaya inanmak istiyorum. Acının ortasında, yasın ortasında insana en iyi gelen şey, benim gibi yaşamasa bile benim yaşadığım gibi ağır bir şekilde maruz kalmasa bile travmada benim yanımda kimler var bunu bilebilmektir.’’
“O İNSANLARIN DUYGUSUNDA OLABİLMEMİZ LAZIM.”
‘’Psikolojik ilk yardım dediğimiz şey uzun uzun anlatmaya gerek yok aslında. Gülerken yanımda olmak, ağlarken yanımda olmak, sustuğumda, konuştuğumda, dikkatimi dağıtmak istediğimde, çocuğumdan bahsettiğimde yanımda olmak, bana bir şeyi unutturmamaya, bir şeyi unutturmaya çalışmamak, bana anlattırmaya çalışmamak, deprem bölgelerindeki gönüllüler için söylüyorum bunu. Bana büyük vaatler vermemek. Geçecek, halledeceksin gibi cümlelerle umut tacirliği yapmamak gerekiyor. O insanların ritminde ve duygusunda olabilmemiz lazım. Ben ve ekibim önümüzdeki günlerde Hatay ve bölgelere gideceğiz. Hepimizin ilk amacı terapi ya da müdahale değil. İlk bir ay bu olmaz. Bizim psikolojik olarak ilk başta yan yanalık için orada olmaya ihtiyacımız var. Bölgeden tanıdıklara olan, destek olmak isteyen herkes o bölgeye giden tüm gönüllüler lütfen bu acıyı yaşayanların duygularına saygı duyarak eşlik etsinler. Onlara kendi duygumuzdan, düşüncemizden bir şey vermek. Sen atlatırsın. Sen güçlüsün, şükret hayattasın ve bunları da bak nasıl atlatacaksın gibi cümleler kurmamalıyız. Belki öyle olacak ama şimdi doğru zaman değil bunun için.’’
“SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARINA DİKKAT EDİLMELİ.”
‘’Sosyal medya paylaşımlarımıza dikkat edelim. Medya ve habercilik adına olan görüntülerini geçiyorum. Çocukların yaralı, çocukların enkazdan çıkmış, çocukların o hallerinin görüntülerini, fotoğraflarını paylaşmak üstüne dramatik müzikler eklemek doğru değil. Düşünün hayatınızın en zor anında en yaralı, belki en utanmış, en korkmuş anında fotoğraflandınız. Ömür boyunca o arşiv fotoğrafı karşınıza çıkartıyor. Çocuk hakkı var, insan hakkı var, unutulma hakkı var herkesin. O yüzden de çocukların fotoğraflarını ne uğurda olursa olsun paylaşmayalım. Lütfen bu soruları kendinize sorun. Bu paylaşımları yaparken neyi amaçlıyoruz? En çok acıyı ben mi çekiyorum? Bunu göstermek mi istiyorum? Acıya eşlik etmek mi istiyorum? Ben ilgi almaya mı çalışıyorum? O bölgedeki insanlara ilgi, destek değer vermeye mi çalışıyorum? Bu yüzden paylaşımların önemli olduğunu düşünüyorum.’’
“DESTEKLER KESİNTİSİZ SÜRMELİ.”
‘’Allah hepimizi korusun ama şunu hayal edin. Bir kaza geçirdiniz ve hastanedesiniz. İlk bir hafta boyunca size inanılmaz iyi bir tedavi uygulandı. Refakatçiler ve destekçiler ile iyi bir hafta geçti. Sonra herkes ortadan kayboldu. Bunu bir düşünün. Tedaviniz yarım kaldı. Size verilen o büyük umut, şefkat, dayanışma ortadan kayboldu. En büyük acı bu işte. O yüzden de biz bugün kafamız deprem bölgesinde ama bir hafta geçecek, bir ay geçecek, üç ay geçecek. Oradaki yaralarla ilgilenmeye, herkes elinden geldiğince mesleğine göre, vicdanına göre destekler kesintisiz devam etmeli. Elbette biz doğrudan yaşamayanlar günlük hayatımıza döneceğiz güçleneceğiz, devam edeceğiz. Tekrar gözümüzü bölgeye çevireceğiz. Bu ritme de ihtiyacımız var.’’